kur an da geçen kelimeler ve anlamı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an-ı Kerim ve Meâli mobil uygulaması [1] Buraya kadar olan kısım TDV İslam Ansiklopedisi’nden alınmıştır. C.7, Sh.227, Bekir Topaloğlu. [2] Arap Dilinde ve Kur’an’da Farklar Sözlüğü, Ebû Hilâl el-Askerî, Sh.469ظ [3] corpusquran.com internet sitesi Tilâvet kelimesinin tanımı ve anlamı! İslam dininin kutsal kitabı Kuran-ı Kerim'de, bazı kelimeler çok sık kullanılmasına rağmen anlamları bilinmektedir. Bu yazımızda, Tilâvet nedir? İnnanahnu nezzelnez zikre ve inna lehu le hafizun. Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız. Zikri (Kur'an'ı) indiren şüphesiz ki biziz, biz; elbette onu koruyucular da biziz. Kuşkusuz mesajı biz, evet biz indirdik ve onu koruyacak da elbette yine biziz. Biz indirdik ve kesinlikle onun koruyucusu da Biziz. Hz Peygamber’in, “Kur’an’ın garîblerini araştırınız” dediği rivayet edilmiş (Süyûtî, II, 4) ve Kur’ân-ı Kerîm’in garîblerini bilmeyenlerin Allah’ın kelâmını tefsir etmekten sakınmaları istenmiştir. Bundan dolayı garîbü’l-Kur’ân tefsir ilminde önemli bir yer işgal etmiş ve II. (VIII.) yüzyıldan DinGörevlisinin 365 Günü Toplum içinde aktif olarak çalışan din görevlilerimize rehber olabilmesi amacıyla özel olarak hazırlanmış Türkiye Diyanet Vakfı yayınlarından “Din Görevlisi ile 365 Gün” isimli eserden yola çıkarak her gün özel bir konunun ayet ve hadislerle açıklandığı “Din Görevlisi ile 365 Gün” Ramazan ayı boyunca Diyanet Kur'an Radyo’da nama tumbuhan bentuk struktur akar fungsi modifikasi akar. 1202 Son Güncelleme 1203 Pars İsminin Anlamı Nedir? Pars ismi, erkek çocukları için tercih edilen isimler içinde yer alır. "Pars" ismi, Türkçe kökenli isimler arasında yer alır. "Pars" isminin anlamı ise şu şekilde açıklanabilir; Pars, kedigiller ailesine ait olan bir hayvan türü olarak bilinir. Genellikle de Asya ve Afrika kıtasının en sıcak bölgelerinde yaşayan Parslar bazı zamanlarda yaşayan ve benekli desenlere sahip olan genellikle siyah renkli ve düze bir hayvan türü olarak bilinirler. Pars, atik, yırtıcı ve vahşi hayvan türlerinden birisidir. "Pars" isminin bir diğer anlamı ise yüksek ve yüce olması gerekir. İsmin bir başka anlamı ise kerpiç ve oturma odalarında kullanılan sedirler demektir. Pars İsmi Kur'an'da Geçer mi? Türkçe kökenli kelimeler arasında yer alan kelimelerden birisi olan "pars" ismi bu nedenle Kuran-ı Kerim'de yer almaz. Diğer taraftan da anlamlarında herhangi bir aşağılanma olmadığı için isim olarak kullanılabilir. Pars İsminin TDK Sözlük Anlamı Ne Demek? Pars kelimesi günlük hayatta en sık kullanılan kelimeler arasında yer alır. Pars ismi, Farsça dilinden dilimize geçmiş olan bir isimdir. Pars kelimesinin TDK sözlüğündeki anlamı ise şu şekildedir Kedigillerden, genellikle de Afrika ve Asya'nın sıcak bölgelerinde yaşayan, postu düz bazen de benekli, siyah, çevik, etçil, yırtıcı, memeli hayvan, panter, leopar, pelenk Panthera pardus şeklinde çeşitli anlamlarla bilinir. Akif İsminin Anlamı Nedir? Akif İsmi Kur'an'da Geçer Mi, Tdk Sözlük Anlamı Ne Demek? YORUM AHMET KURUCAN Kur’an ayetlerinin asli manalarının bilinmesinin önemi üzerinde duruyorduk. Kısa bir giriş yapmış ve meseleyi “salat” kelimesi üzerinden örneklendireceğimi söylemiştim. Maun suresi 4 ve 5. ayetlerini örnek olarak ele alacağım. Maun suresi, 7 ayetten oluşan kısa bir süre. 4 ve 5. ayetlerde salat kelimesi isim/masdar ve ism-i fail olarak geçiyor. Orijinalleri şöyle “Feveylün lilmusalline. Ellezine hum an salatihim sahun.” Kur’an, meal, tefsir ile meşgul olanların iyi bildiği; kısa sureler içinde yer aldığı için de çoklarımız tarafından ezbere bilinen bu sürede söz konusu ettiğimiz ayetlerin ilkine verilen mealler şunlar “Vay haline şöyle namaz kılanların…” “Öyleyse, yazıklar olsun böyle namaz kılanlara…” “Fakat veyl namaz kılanlara ki…” “Vay, o namaz kılanların haline…” “Böyle namaz kılanların vay haline…” “Böyle namaz kılanlara yazıklar olsun…” “Vay haline adet usulü namaz kılanların…” 5. ayette ise “sahun” kelimesinin anlamından hareketle ilk okunuşta zihinlerde ürperti meydana getiren “yazıklar olsun” beyanını kısmen hafifletme ya da dengeleme söz konusu. Şöyle diyorlar “Ki onlar namazlarından habersizdirler…” “Onlar, namazlarından gâfildirler… “Onlar namazlarını ciddiye almazlar…” “Kıldıkları namazın değerine aldırış etmezler…” “Onlar ki kalpleri namazlarına yabancıdır…” “Onlar, namazlarını kılarlarken akılları başka yerde olanlardır…” Bazı meallerde ise parantez içi açıklamalarla mesele vuzuha kavuşturulmaya çalışılmakta. Birkaç misal verecek olursak “Onlar namaz konusunda gaflet içerisinde ve bilinçsizce hareket ederler yani kıldıkları namazdan habersiz, yalan yanlış namaz kılıyorlar… Namaza gereken ihtimamı göstermez, ehemmiyet vermezler… Kıldıkları namazın ruhundan, amaç ve hedefinden habersiz, ibadetin kişiye kazandırdığı üstün ahlâkî vasıflardan gafildirler… Namazın hakiki amacından gafil görünmektedirler…” Gördüğünüz gibi başta “salat” kelimesine “namaz” manası verilmiş, bütün anlam ve yorumlar da bunun üzerine yapılmıştır. Eğer “salat” kelimesine namaz manası vermek doğruysa hem verilen mealler hem parantez içi açıklamalar hem de tefsirlerde gördüğümüz uzun uzadıya yapılan açıklamalara katılmamak mümkün değil. Ama asıl cevaplanması gereken soru şu; bu iki ayetteki salat kelimesine “namaz” manası vermek doğru mu? “Neden bu soruyu soruyor ve neredeyse Türkçe meallerin hemen hepsinde verilen bu manayı sorguluyorsun?” diyebilirsiniz… Bunu ilk defa sorgulayanın bu satırların yazarı olmadığını baştan belirterek hemen cevabıma geçeyim. Çünkü 7 ayetten müteşekkil bu surenin Mekke döneminde nazil olduğunda hiç şüphe yok. Bütün alimler bu hususta ittifak etmiş durumda. Hatta Tekasür suresinden sonra Kafirun suresinden önce indiği biliniyor. Vahyedilen 17. sure. Halbuki bugün bizim bildiğimiz ve uyguladığımız şekliyle namaz hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mirâc gecesinde farz kılınmıştır. Bundan daha önemli bir başka gerekçe, 7 ayetten oluşan bu surenin muhatapları baştan sona Mekke müşrikleri. O zaman burada geçen “salat” bizim bildiğimiz “namaz” olamaz. Çünkü müşrikler kendi dini inançlarına göre ibadet yapsalar da Müslümanların kıldığı namazı kılmıyorlardı. Bu ise ister istemez insana şunu dedirtiyor Bu çerçeve içinde, ayette geçen “salat”ın başka bir anlamı olması lazım. Bu girişten sonra sürenin sebebi nüzulü ve kısaca mealini verip salat kelimesi üzerinde daha detaylı olarak durmak istiyorum. Sebebi nüzulü ile alakalı bildiğimiz iki rivayetten biri sürenin As bin Vâil hakkında indiğidir. As bin Vâil Mekke’nin zenginlerinden olup Mekke’ye gelen giden insanları büyük bir cömertlik örneği sergileyerek ağırlayan ama fakir fukaraya, güçsüz ve mazlum kimselere yaptığı zulümle tanınan bir insandır. Hatta kuruluşunda Peygamber Efendimizin de bulunduğu haksızlığa uğrayanların hakkını onlar namına almak için kurulan “Hilfü’l fudul” cemiyetinin yaptığı ilk iş Zübeyd kabilesine mensup birisinin hakkını ödemediği için bu hakkı As bin Vâil’den almak olmuştur. Ayrıca As bin Vâil’in, Habbab bin Eret’ten aldığı kılıcın parasını ödemediği, alacağını isteyen Habbab’a da Hz. Peygamber’e dil uzatması şartını koştuğunu biliyoruz. Efendimizin oğulları Kasım ve Abdullah’ın vefatından sonra “Bırakın şu nesli kesilmişi! Artık ölümünden sonra onun adını anan kişi bulunmayacak” diyen de As bin Vâil’dir. Bildiğiniz gibi Kevser suresi bunun üzerine nazil olmuştur ve Allah asıl nesli kesiğin kendisi olduğunu açıkça orada beyan buyurmuştur. Hasılı As bin Vâil, Maun suresinin 7 ayet boyunca anlattığı vasıflara birebir mutabakatı olan birisidir. O, İslam dinini, Allah ve ahiret inancını şiddetle reddeden, yetimi hor ve hakir olarak gören, ibadetlerini gösteriş için yapan Mekkeli müşriklerin lider kadrosu arasında yerini almaktadır. İkinci rivayet, Abdülfettah El-Kadı’nın Sahabe ve Muhaddislere Göre Esbabı Nüzul kitabında aktardığına göre, surenin As bin Vâil , Velid bin Mugire, Ebu Cehil ve Ebu Süfyan hakkında nazil olduğudur. Orada anlatılan bilgilere göre Ebu Süfyan her hafta genç bir deve keser ve etini dağıtırmış. Bir yetim gelip ondan bir et istediğinde ise vermez aksine ona asasıyla vurur ve geri çevirirmiş. Şimdi bu iki rivayette geçen arka plan bilgilerini zihnimizde canlı tutup surenin mealine bir bütün olarak bakalım “Ey Peygamber! Görüyorsun değil mi, hesap gününü yalanlayan şu adamı? İşte o yetimi hor ve hakir görür, iter-kakar. Fakir fukarayı doyurmaz, bu hususta bir başkasını teşvik dahi etmez. Ama kendince ibadetten de geri kalmaz. Yazıklar olsun böyle ibadet edenlere! Onlar gerçek ibadetten bîhaberdir. İşleri güçleri gösteriş ve riya yapmaktır. Onlar ki Mekke’ye gelen misafirleri gösteriş için yedirir, içirir ve ağırlarlar ama fakirlere gündelik hayatta ödünç alınıp verilen kap kacak gibi bir şeyi bile ödünç olarak vermezler.” Gördüğünüz üzere 4 ve 5. ayetlerde geçen “salat” kelimesine biz ibadet manası verdik ama incelemeye aldığımız 36 mealin hemen hepsinde verilen mana ise namaz. Biz bu tercümenin yanı lafzın taşımış olduğu anlam itibariyle yanlış olduğunu düşünüyoruz. Sebebi yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız arka plan bilgisi. Başka bir tabirle, ayetin nazil olmuş olduğu sosyal ortam — ki buna hüküm vasatı ya da bağlam bilgisi diyebilirsiniz — sebebi nüzul ve Kur’an’ın bu eksende dile getirmiş olduğu başka ayetleri de nazara alan külli bakış. Şimdi “salat” kelimesinin detaylarına girebiliriz. Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇 Abstract Read online Öz Farklı kelimelerin aynı anlamı ifade etmesi şeklinde tanımlanan eş anlamlılık/terâdüf kavramının, dilde mevcudiyeti, modern dilbilimcilerin yanı sıra Kur’an ile bağlantılı olması bakımından İslâm âlimleri tarafından da tartışılmıştır. Bu âlimlerden eş anlamlığın dilde varlığını kabul edenler olduğu gibi kabul etmeyenler de olmuştur. Bu çalışmada, eş anlamlı olduğu iddia edilen kelimelerin Kur’an’da birbirinin yerine kullanılmasının Kur’an’ın sahip olduğu anlam ve ahenk bütünlüğü açısından doğru olmadığı ileri sürülmüş ve bu tür kelimeler arasında anlam açısından birebir benzerlik değil sadece yakın anlamlılık ilişkisinin var olduğu vurgulanmıştır. Bu düşünceden hareketle Kur’an’da geçen ve tefsirlerde birbirinin yerine kullanılan imrae ve zevc kelimelerinin anlam alanları tespit edilmeye çalışılmıştır. Sonuç itibariyle, imrae kelimesinin anlam alanı şöyle belirlenmiştir Eşler arasındaki inanç farkından ve iffetsizlikten kaynaklı ihanet, kısırlık, bekârlık/dulluk, kocanın eşine karşı ilgisizliği ve cehennem ehli olma. Zevc kelimesinin anlam alanı ise şu şekilde tespit edilmiştir Zevciyet/evlilik ve inanç birlikteliği. Bu nedenle, çalışmanın esasını oluşturan her iki kelimenin yakın anlamlı olmasına rağmen birbirinin yerine kullanılamayacağı sonucuna Eş anlamlılık, “iki ya da daha fazla kelimenin aynı anlama gelmesi” olarak tanımlanır. Bir dilde eş anlamlı kabul edilen sözcüklerin, o dilin anlatım gücünü artırdığı iddia edilse de anlam bulanıklığına sebep olduğu da görülmektedir. Eş anlamlılığın dil üzerindeki bu iki etkisi nedeniyle dilde mevcudiyeti, modern dilbilimcilerin yanı sıra İslam alimleri tarafından da tartışılmıştır. Bu alimlerden eş anlamlığın dilde varlığını kabul edenler olduğu gibi kabul etmeyenler de olmuş, “terâdüfçüler” ve “furûkçular” olmak üzere iki farklı kola ayrılmışlardır. Terâdüfçüler Arapçada ve dolayısıyla Kur’an’da eş anlamlı sözcüklerin bulunduğunu kabul ederken; furûkçular hiçbir sözcüğün başka bir sözcükle aynı olamayacağını, aralarında nüansların olduğunu kabul etmişlerdir. Kur’an’da kullanılan kelimeler rastgele seçilmemiştir. Kur’an’ın sözdizimindeki estetik boyutu onun i’cazının bir gereği olarak bir benzeri getirilemeyecek şekilde Yüce Allah tarafından tayin edilmiştir. Bu nedenle eş anlamlı olduğu varsayılan kelimelerin Kur’an’da birbirinin yerine kullanılamayacağı, kullanıldığı takdirde de ahengi ve estetiği bozacağı aşikârdır. Bu çalışmamızda da -imrae ve zevc kelimeleri bağlamında- Kur’an’da eş anlamlılığın mevcut olamayacağına dikkat çekmek çalışmada üzerinde durmaya çalışacağımız imrae ve zevc kelimelerinin, tefsir kitaplarında birbirinin yerine kullanıldığı ve bu kelimelerin Türkçeye “hanım, eş, karı, kadın” şeklinde tercüme edildiği görülmektedir. Nitekim meallerde de bu şekilde kullanılan kelimeler hem Arapça hem de Türkçede “eş anlamlı” olarak birbirinin yerine kullanılmaktadır. Meseleye Kur’an dili açısından bakıldığında ise bu kelimelerin birbirinin yerine kullanılmadığını belirtmeliyiz. Zira Kur’an, dikkatlice okunduğunda söz konusu sözcüklerin kullanıldıkları bağlamların farklılık arz ettikleri “kadın”ı ifade eden imrae kelimesinin Kur’an’da rastgele değil de çeşitli bağlamlar çerçevesinde kullanıldığını tespit etmekteyiz. Bu kelimenin Kur’an’da kullanıldığı bağlamları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz İmrae kelimesi Kur’an’da eşler arasında mevcut olan inanç farkından dolayı ortaya çıkan ihanet/hıyanet bağlamında, kadını ifade etmek için kullanılmıştır. Bu durumda, inkârcı olanın kadın olması mümkün olduğu gibi kocanın da inkârcı olması mümkündür. Nitekim kadının inkârcı olması durumunun en tipik örneğini Kur’an’da Hz. Nûh’un karısı ile Hz. Lût’un karısı oluşturmaktadır. Burada iki peygamber karısının, kocalarına iman etmemeleri, en azından münafıkça bir tavır sergilemeleri söz konusudur. Konuya ilişkin et-Tahrîm 66/10. âyetinde hem Hz. Nûh’un hem de Hz. Lût’un eşleri imrae kelimesiyle nitelendirilmiştir. Söz konusu peygamber hanımlarının bu inanç farklılığı âyette inkâr, şirk, nifak vb. terimlerle değil “ihanet” şeklinde ifade edilmiştir. Kocanın inkârcı/müşrik, karısının ise mümin olma durumunun örneğini ise Firavun ile karısı oluşturmaktadır. Kur’an, Firavun’u inkârcı bir kişilik olarak karısı Âsiye’yi ise Hz. Musa’nın davetine olumlu cevap veren Müslüman biri olarak takdim eder. Bu kadından Kur’an’da, adı zikredilmeksizin imrae diye söz edilmektedir. Bu ifade, el-Kasas 28/9 ve et-Tahrîm 66/11. âyetlerde olmak üzere tüm Kur’an boyunca iki kere geçmektedir. Evli oldukları halde eşlerden birinin diğerine -iffetsizlik neticesinde- ihanet etmesi durumunda da Kur’an’da kadın için zevc değil imrae kelimesi kullanılmaktadır. Bu konunun örneğini Mısır Azizi’nin karısının, evinde yetişen genç/delikanlı Yûsuf’a duyduğu arzuya kendini kaptırıp onunla birlikte olma isteği oluşturmaktadır. Kadının bu ihaneti sebebiyle Yûsuf 12/30. âyetinde onu tanımlayan sözcüğün imrae şeklinde kullanılması ve bu kadının yaptığı davranışın da Yûsuf 12/52. âyette ihanet olarak zikredilmesi dikkat çekicidir. İmrae kelimesi Kur’an’da çocuğu olmayan kadınları ifade etmek için de kullanılmıştır. Bu konunun örneklerinden biri ez-Zâriyât 51/28-29. âyetinde Hz. İbrahim’in eşiyle, Meryem 19/5. âyette ise Hz. Zekeriya’nın eşiyle alakalı olarak kullanılmıştır. Nitekim bu iki peygamberin eşi de kısırlık sebebiyle çocuk sahibi olmadıkları için ilgili ayetlerde imrae şeklinde nitelendirilmişlerdir. Konuya ilişkin bir diğer örneği de en-Nisâ 4/12. âyette çocuğu ve babası olmayan kelâle kadının imrae şeklinde nitelendirilmesi oluşturmaktadır. Bekâr ve dul olan kadınlar için de imrae kelimesi kullanılmıştır. el-Kasas 28/23. âyette Hz. Şuayb’in henüz evlenmemiş kızlarının durumu ile Âl-i İmrân 3/35. âyette geçen Meryem’in annesinin, kızı doğmadan önce eşinin İmran’ın ölmüş olması neticesinde dul kalması durumu bu başlık altında zikredebileceğimiz örneklerdir. Nitekim bu kadınları ifade etmek için de imrae kelimesi kullanılmıştır. Kur’an’da, imrae kelimesinin kadın için kullanıldığı iki durum daha söz konusudur. Bunlardan birincisi en-Nisâ 4/128. âyetinde kocasının kendisine karşı olan ilgisizliği ile karşı karşıya kalan kadını ifade etmek için kullanılırken ikincisi de el-Mesed 111/4. âyetinde Ebu Leheb’in karısı hakkında cehennemlik olan kadını ifade etmek için kullanılmıştır. Çalışmamızda üzerinde duracağımız bir diğer kavram olan “zevc/ezvâc” evlilik bağı olan her karı ve koca için kullanmaktadır. Âdem’in yaratıldığı özden eşi Havva’nın da yaratıldığının vurgulandığı en-Nisâ 4/1. âyetinde Hz. Havva’yı ifade etmek için zevc kavramı kullanılmıştır. Yine Allah’ın aynı özden yarattığı eşler arasına sevgi ve rahmet koymasının zikredildiği er-Rûm 30/22. âyetinde eşler zevc kavramıyla ifade edilmiştir. Kur’an’da zevc/ezvâc kelimesi, hem müminlerin inanç birlikteliği bağlamında hem de inkârcıların inanç birlikteliği bağlamında kullanılmaktadır. Nitekim Kur’an’da Resûl-i Ekrem’in eşleri için ezvâc kelimesinin kullanılması ve yine Yâsîn 36/55-56. âyetlerinde cennetlik olan müminlerin cennette aynı inancı paylaştıkları eşleriyle olan birlikteliklerini ifade ederken eşler ezvâc kelimesiyle zikredilmiştir. Bunun tam tersi diyebileceğimiz ve es-Sâffât 37/22. âyette kullanılan ezvâc kelimesi ise şirkte, inkârda aynı zihniyete sahip olanları ifade etmektedir. Sonuç olarak zevc, eş olmanın gerektirdiği hemen tüm durumları içeren bir kelime iken bu kelimenin gereklerinin tam olarak ortaya çıkmadığı durumlarda imrae kelimesi kullanılmıştır. İmrae ve zevc kelimeleri özelinden hareketle genel olarak eş anlamlılığın Kur’an’da zemininin bulunmadığını söyleyebiliriz. Bu nedenle, Kur’an’ın kullandığı kelimeler için “eş anlamlı” yerine “yakın anlamlı” ifadesinin kullanılmasının daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Keywords KUTLU FORUM İslami ilimler ve dini kültür Kuran-Tefsir YazarMesajLimoniCo-AdminMesaj Sayısı 5686Rep Gücü 13997Rep Puanı 44Kayıt tarihi 27/05/09Konu kuranda geçen arapça kelimeler anlamları Cuma Ara. 07, 2012 1112 pm A'cemi Sözlükte, yabancı. Arapça olmayan dil veya Arapça konuşmayan veya Arap olmayan kimse. Mecazen, dile getirememe, açığa Adalet Adl, sözlükte, eksik ve fazlalık bakımından aşırıya gitmeksizin orta yolu tutup korumak. Hakkaniyet, doğruluk ve eşitlik. Vasat ile de tefsir edilmiştir. Zulüm ve cevrin zıddı. Adalet, sözlükte, bir şeyi konulması gereken yere koymak. Zulmün tam zıddı. İslam'ın hükmü. Eşitlik, eşit davranış tarzı. Hukukta beraberliğe özen göstermek, haksızlığı terketmek, her hakkı gerçek sahibine devretmek. Bağy'in zıddı olarak da inanç, söz, davranış ve her tutumda aşırılıktan kaçınmak, sınırları çiğnememek, her şeyin itidalinde kalmak, orta yolunu Sözlükte, bir yerde ikamet etmek. Sebat ve karar yeri, yerleşim. Kur'an'da, bir Cennet derecesinin adı. Adn cennetleriAfv Bir şeyin belirti ve eserini silme, yoketme. Verme, düşürme, geçiverme. Kur'an'da, taammüden adam öldürmede maktulün yakınlarının kısastan vazgeçip diyet kabul etmesi. Bağışlama, vazgeçme, geriye bırakma. Çoğalma, artma, ihtiyaçtan fazlası, arta kalan. Affetme, af dileme. Ahid Bir şeyi koruma, durumdan duruma muhafaza etme, ısmarlama. Söz. Vasiyet. Emir. Riayet etmek. Kur'an'da, vahy. İnsanın fıtratında ve zihin yapısında Allah'ın varlığını anlamaya ve peygamberliğin gerçekliğini kavramaya elverişli olan dinamikler, lehteki Sözlükte, bir şeyin sonuna gelinmesi, son, sonraki. Dünya hayatının tamamlanmasından sonraki ebedi hayat. İkinci hayat. Süreklilik. Kur'an'da, Allah'ın dışında olan ve her parçası Allah'a şahidlik eden varlık bütünü. Alametler mecmuası, İlm'in konusu, objesi. Evren, insanlık ve yaratılmışlar dünyası anlamlarında da Belli bir amacı olan her fiil, eylem ve tutum. Davranış tarzı. Arafat Hacıların Arefe günü Mekke'ye 12 mil uzaklıkta vakfeye durdukları dağın ismi. Arafe günü Zilhicce'nin dokuzuncu günü. Anlatıma göre Adem ile Havva'nın buluştuğu Sözlükte, tavan. Çadır ve çardak gibi gölge veren şeye de denir. Üzerine oturulan ya da yatılan yüksekçe zemin. Taht. Hükümdarların iktidarını gösteren simgelerden biri. Yücelik makamı. Yükseklik, üstünlük. Hüküm, yönetim ve tasarruf makamı anlamlarında da kullanılır. Kur'an'da geçen "Allah'ın Arşı" deyimi bu mecaz anlamlarıyla Halk. Yakın çevre, arkadaşlar grubu. Mastar olarak hapsetme, engelleme, vergi verme. Bir şeyin belli vakti. İnsanın ömrü. Zaman, uzun bir dönem. İkindi vakti. Kur'an'da, peygamberlik Nübüvvet çağı. Zamanın Kan ve akrabalık bağına dayalı küçük insan topluluğu; veya erkeğin, yakın evlilik bağlarının belirlediği hısımları. Kabileden küçük Kişinin açılmasından utanç haya duyduğu her şey. Vücudun mahrem kısımları, insanın ayıp yeri. Görülmesi ve açığa çıkarılması günah olan Sözlükte, açık alamet, nişan, şifre sembol. Bir başka şeye işaret eden şey. İbret, ders veren. Delil. Kesin bilgi ve gerçek ifade eden şey. Cemaat, topluluk. Yüksek bina, yapı. Şahıs, siluet, karaltı. Kur'an'da, insan üstü oldukları için Allah'ın varlığını kanıtlayan olağan dışı olaylar ve azab. Kur'an-ı Kerim cümleleri. Allah'ın birliğine şahidlik eden bütün maddi olgular, Eziyet. Kur'an'da, Allah'ın, dinine uymamaları ve hükümlerine karşı gelmelerinden dolayı kullarına hem dünyada, hem ahirette verdiği cezalar. Dünyadaki azaplar; çöküş, yıkım ve felaketler, fırtına, kasırga, yıldırım çarpması, tufan, sayha çığlık, kuraklık, deprem, şiddet, açlık, dayanılmaz yoksulluk, iç savaş, sonu gelmeyen çatışmalar Ahiretteki ise ebedi eziyet. İnsanı ve toplumu kuşatan amansız yıkım, ebedi hayatın kaybından doğan acılı İzzet, şeref ve kudret sahibi. 'Üstün ve güçlü olan'. Değerli. Bütün bunlara en çok sahip olan, Azgınlık, kıskançlık, hakka tecavüz. Haksız yere yükselme isteğiyle sınırı çiğneme. Hukuk ihlali. Önderliği isteme. Zulüm. İnsanlar üzerinde hegamonya, tahakküm kurma. Zorbalık ve baskı. Başkalarını daha da küçük gruplara ayırıp bölme, birliği parçalama. Mağrur ve mütekebbir tavır ve Kulakları yarılarak putlar için bırakılan deve. Cahiliye geleneklerine göre bir deve beş defa doğurur ve beşincisi dişi olursa, bu devenin putların hakkı olduğuna inanılırdı. Dolayısıyla üzerine binilmez ve sütü Dört yüzlü ve yirmi arşın boyunda, altından yapılmış bir put Kusursuz yaratan, yaratması tümüyle kusursuz olan. Eşyayı ve her şeyin bölüm ve unsurlarını bir denge ve uyum içinde yaratan. Herşeyi hakkıyla gören. Tabsir. Sözlükte, görme. Mecazen, hikmetle bakan iç göz, kalb gözü. Kur'an'da, mü'minin feraseti ve özü kavrayış gücü. Nur. Apaçık hikmetli belgeler. İdrak sahibi kalbin gücü. Çoğulu Basair. Basair, ayetler, hakka yönelten belgeler, marifet, keskin görüş, ibret ve görüş aydınlığı anlamlarında İçsel. İç gerçeklik. Akılların uzanamadığı, iç mahiyetine şahid olup kavramaktan aciz kaldığı. Allah'ın isimlerinden Hakkın dışında olan. Yok olucu, gidici, vücutta durmayan şey. Haksız, gerçek nedeni olmayan. Saçma, boş, çürük, abes, hikmetsiz, dayanaksız. Kur'an'da, Allah'ın hükmüne aykırı olan her şey. Hırsızlık, ihanet, gasb, kumar, faiz, sefahat, israf ve meşru olmayan her tutum ve davranış tarzı Bir örnek edinmeksizin ve bir modeli esas almaksızın yaratan. Yaratması bir araca, maddeye, zamana ve mekana bağlı olmayan, yaratması olağanüstü çarpıcılıkta ve güzellikte, şaşkınlık verici olan. Bir şeyin gizli olan durumunu, iç yüzünü tanımayı isteme, bir şeyin mükemmelliğini veya eksikliğini açığa vurma. Kur'an'da, imtihan, fitne, deneme, Sözlükte, kifayet, yeterlilik. Olgunluk. Tebliğ. Kur'an'da, Peygamberin Berî olma, uzaklaşma. Nota, ültimatom. Siyasi ve hukuki anlamda savaş durumunu gerektiren durum ve ilişkilerin Hayır, bolluk, kutluluk. Bir şeyde ilahi hayrın Engel, perde. İki şey arasındaki sınır. İki su arasındaki dil. Kur'an'da, ölülerin dünya hayatına dönmelerini engelleyen Açıklama, açığa vurma. Güçlüğü giderme. Tefsir, anlamı toplu, genel ve kapalı olan bir şeyin açıklama ve tefsiri. Delil teşkil Atik En eski ev. İlk ev. İnsanlar için özgürlük sembolü. Ka'be. Beyyine Nur gibi kendisi ayan beyan apaçık olan, başkasını da açıklayan. Apaçık belge, delil. Yakîn. Açık burhan. Kesin delil. Hakkı batıldan ayıran huccet. Kur'an'da, basiret. Mucize. Kur'an. Sözlükte, el sıkışma. Terimsel anlamı, bir kimsenin devlet başkanlığını veya bir yönetimin meşruiyetini kabul etmek, yetkilerini doğrulamak, emir ve kararlarına itaat edeceğine ilişkin kesin bir taahhütte bulunmak. Yönetim biçimini belirleyen siyasal sözleşme. İslamiyette biat, özgür bir irade ile ve meşru bir öndere Sonradan ortaya çıkma. Terim olarak da dinin tamamlanmasından sonra ortaya çıkarılan ve dine izafe edilen, dinin kapsamında sayılan şey. Allah'a boyun eğmede ve hayırlı amellerde genişlik, bolluk. İhsan. Hayırda kemal derecesi. Kur'an'da, İslama uygun inançlar. Salih ameller, farzlar ve nafileler. Hayır dolayısıyla dosdoğru olan söz ve tutum. Hacc'ın kabulü. Cennet. Fazilet, güzellik, çok iyilik. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya sebep olan, Allah'a yaklaştıran her Kesin kanıt. Delil, belge. Kur'an'da, mucize, Kur' Hakkında uydurulduğu kişiyi dehşete ve şaşkınlığa düşüren iftira. Büyük kökü bilgisizlik cehl. Terim olarak, İslam öncesi ve İslam dışı insanın ve toplumun yaşama tarzı. Sefahat, isyan ve ahmaklık hamakat anlamlarını da Kelime kökü cehl. Bilgisizlik. İlmin yokluğu. Bir şeye olduğundan başka bir biçimde inanmak, bir şeyi gerçeği dışında bilmek, anlamak ve buna göre hareket Çok cahil, sonunu Cinn'in babası, İblisCalut Golyat Hz. Davud'un savaşarak veya sapanla vurup öldürdüğü Amelika'lı baskıcı ve zorba bir Sözlükte, kahhar, zorba. İstediğini yaptırabilecek güce sahip olan. Her türlü kanun ve kuraldan kendini üstün görecek kadar kendisini büyük gören veya gerçekten bu güçte planda tiran, diktatör. El-Cebbar Kırılanları onaran, noksanları tamamlayan, dilediğini zorla da yaptırabilen, sınırsız kudret ve güç sahibi. Büyük ve ulu. Her türlü eksiklikten münezzeh, yüce. Ete geçmeyecek şekilde cilde vurulan Annesinin rahminin saklayıp koruduğu çocuk. Henüz doğmamış İyi ya da kötü, mutlak anlamda karşılık. Azab. Mükafaat, ödül. Gına, Allah'ın dışında kendisine kullukta bulunulan her şey ve her kişi. Büyücü, kahin Cehd kökünden gayret, çaba, güç, takat. Kur'an'da, Allah yolunda savaşma, çaba Eski Arap geleneğinde, kadınların üzerlerine aldıkları tepeden tırnağa örtü. Kadınların avret yerlerini fitneye yani cinsel tahriklere yol açmayacak bir biçimde örten dış Sözlükte, örten, beş duyu organının alanı dışında kalan. Gizli, gözden saklı anlamındaki "cinnun" kökünden gelir ve gözle görülemeyen varlıklara denir. İnsan alemi dışında yaşayan, yani ünsiyeti olmayan, gizli, ruhani Borç ödeme, ahidde bulunan kimsenin ahdine uygun olarak verdiği vergi. İslam devletinin, verdiği hizmetlere karşılık Zımmi'lerden yani müslüman olmayan teb'adan kişi başına aldığı Hz. Nuh'un gemisinin üstünde durduğu dağ. Güney Doğu Anadolu bölgesinde Cizre' Sözlükte, uzaklaşmak. Gusül yani yıkanmayı gerektiren Debb veya Debib, debelenmekte olan canlı. Hafif yürüme, debelenme. Hareketi gözle görülmeyen şeyler için kullanılır. Tefsir kaynaklarına göre Kıyametin büyük işaretlerinden biri. Daire Beddua. Yıkım, azab. Felaket dileği. Dalalet Şaşırma, unutma, karıştırma, doğru yoldan sapmışlık. Tereddüte düşme, hangi sebeple olursa olsun doğru yolu ve gerçeği, ya da bir şeyin aslını bulamama. Hidayetin zıddı. Gaflet, hayret, gaybubet, Dehrî Sınırı belli olmayan uzun zamanlar. Evrenin yaratılışından yıkılışına kadar süren zaman. Evrenin bekası süresi, uzun müddet. Dehrî ise, insan hayatının bu dünyada yaşanan ömürden ibaret olduğunu kabul eden ve ahiret hayatını inkar eden dünya görüşüne, felsefi düşünceye mensup kişi. Delalet Kendisiyle bir şeyin bilgisine, marifetine varılan şey. Remiz, işaret, belge, ispat Konaklama yeri, menzil. Fazilet, yüksek makam. Üstün Düvle-Tedavül Servet, zenginlik, baht, galibiyet, sevinç veya nimet gibi insanlar arasında bir buna bir ona geçen üstünlük durumu. Belirli bir sınıf elinde dönüp-dolaşan, tedavül halinde olan mülk, güç. Mutlak anlamda şu veya bu şekildeki düşünme, yaşama tarzı. Yol. Allah'a itaat. Üstün kabul edilen bir varlığa boyun eğme, onun yetki ve hükümlerini benimseme. Üstünlük, üstün gelme. İtaat, kulluk, ibadet. Arapça'da eş anlamlısı millet. Şeriat. Mezheb. Âdet, taklit. Ceza, ödül, muhakeme, hesab. Kaza, siyaset, kahr, Günü Ceza ve hesap Öldürülen veya yaralanan bir kimseye veya varislerine, bu zarara sebep olan kişi veya yakınlarınca ödenmesi gereken para, mal, Küçüğün büyükten, gücü yetmeyenin muktedir olandan ihtiyaç ve dileğini uygun bir tarzda içten davranarak istemesi. Yalvarma-yakarma. Çağırma. Sorma, İbadet, Bir vakit veya o vaktin sonu. Tesbit edilmiş süre. Kıyamet günü. Çöküş zamanı, kavimlerin yıkılışları. İnsan hayatı. Ölümden dirilişe kadar olan zaman. İddet. Ecel'l-Allah Dirilme, hesab ve ceza için Allah'ın tayin ettiği süre, Dünyevi ve uhrevi karşılık, büyük Halk, ahali. Aile, yakın akraba, çevre. Ehl-i Beyt Hz. Peygamber'in ev halkı veya Ümmü Seleme'nin hadisinde saydığı Peygamber efendimizin abası altına aldığı Mastarı eminlik; başkasının hukukunun emniyet ve güvenliği. Emniyet edilip inanılan şeyin ismi. Mutmain olmak, her türlü endişeden kurtulmak. Kur'an'da, Allah'ın ve kulların hukuku. Sorumluluk. Vahyi yükümlülük. Tevhid kelimesi. Adalet. Eman ve emniyet sahibi, asla ihanet etmeyen güvenilir İş, durum. Fiil. Yönetici, vali. Çoğaltma, arttırma. Buyruk, Tedbir. Kur'an'da, Allah'ın dilediği gibi işleri düzenlemesi. Yükümlülük. Nusret, zafer, kaza, kader. Allah'ın "Ol" emriyle vücud bulmuş olan şey. Teklif. Azab. Vahy. Benzerler, denkler, eşler. Ortaklar, ortak koşulanlar, Allah'a eş ve benzer tutulan Yardımcılar, yardım edenler. Terim olarak, hicret eden Mekke'li muhacirleri yurtlarına alan müslüman Medine Rab edinilenler. Sözlerine, Allah'ın sözüymüşçesine itaat edilenler. Kur'an'da, Kitap ehli bilginleri, din adamları. Esâtir Efsane, mitoloji, geçmiş zamanlardan aktarılan uydurma Allah'ın en güzel isimleriEza Tiksindirici şey, iyiliğe çirkin bir şekilde karşılık verme. Dil uzatma, ihsanı yüze vurma, başa kakma, minnet altında bırakma gibi yollarla acı verme. Dünyevi ve uhrevi eziyet, Fariza Yapılmasını Allah'ın buyurup gerekli kıldığı şey, kesin hüküm. 'Lütuf ve ihsan'. Rızık. Ticarette kazanç, fazlalık, arttırma, tercih ve üstünlük. Kur'an'da, Allah'ın bol ve güzel Sözlükte, yarmak ile ilgili bir kelime olup engeli yarıp aşmak, kendini kurtarmak ve istenen noktaya ulaşmak demektir. Felaha erenler, Kur'an'da, dünyanın çeşitli engellerini ve zorluklarını İslam'ın temel hükümlerine bağlı kalarak aşan, imtihanlarını vererek kendileri için hazırlanan ebedi cennet mutluluğuna ve kurtuluşa eren kimseler, mü'minler. Büyük kurtuluş, necat. Fevz, mutluluk, Yörünge, yıldızların ve gezegenlerin akış yönü. Avret. Cinsel organ. Irz, Bozulma, kirlenme, kokuşma. Yozlaşma, dejenerasyon, soysuzlaşma, itidalden sapma. Maddi-manevi kirlilik. Islahın zıddı. Karışıklık, Sözlükte, kapalı olan bir şeyi kapı açma. Kendilerine kapalı olan toprakları açmak, yani almak. Nusret, zafer ve yardım. Ganimet. Fiili hüküm, karar, iki şeyi birbirinden ayırma, kaza. Fetih günü Kur'an'da, mü'minlerin zafer günü. Kıyamet. Mekke'nin fethi. Fettah Hüküm veren, Sözlükte, ara dönem. Terim olarak, iki peygamberin gelişi arasında geçen ara dönem. İlahi hükümlerin veya vahyin bir süre durması, gelmemesi. Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasındaki Fetva'dan "İfta", sorulan bir müşkülü açıklama, kuvvetlendirme, gençleştirme, yorgun ve bitkini dinçleştirme. Bir kimsenin müşkülünü çözen, onu dinçleştirip gençleştiren, yeniden ona güç ve kuvvet veren gibidir. Dolayısıyla fetva da, karmaşık bir meselede hakkı ve doğruyu açıklayıp müşkül sahibinin kalbine kuvvet verme. Hükümler konusunda ortaya çıkan güçlüğü giderme, sorunları, çözme, Kurtuluş ve mutluluk. Çokluk içinde yürüme, büyük bir bolluğa kavuşma, zafere ve esenliğe Sözlükte, dönmek, çevrilmek ve dönen gölge. Terim olarak, zorluk ve güçlük çekmeden, silah kullanmadan, savaşsız ele geçirilen ganimet. Kafirlerin mallarından müslümanlara dönen şey. Ümmet Sözlükte, bilinenden yola çıkarak bilinmeyene varmak, ulaşmak. Bir şeyin özünü, iç yüzünü kavrama yeteneği ve çabası. Terim olarak, ilim. İslam hükümlerinin Sözlükte, mutlak anlamda çıkma. İtaatten isyana çıkış. Kur'an'da, Allah'ın hükümlerine karşı inat etme, ayak diretme, Allah'ın ve Resulünün emirlerini terketme. Küfür, isyan, yalan, günah, İlk yaratma olan fatara'dan mastar. Yaratılışın ilk tarz ve heyeti. Fâtır Bir şeyi başlangıcında Karşılık. Kölenin özgürlük bedeli. Sözlükte, altının diğer yabancı madenlerden ve unsurlardan ayrılması için ateşte, potada eritilmesi. Mazaret. Karışıklık. Deneme, imtihan. Allah'a şirk koşma. Bela. Şiddetli azab. Küfür. Şirkin sonucu. Azgınlık, sapıklık. Günah, rüsvaylık, delilik, ayrılık, kavga. Bir düşünce veya inancı zorla kabul Sözlükte, fecr gibi bir şeyi genişlemesine yarmak, yırtmak. Terim olarak, din örtüsünün yarılması parçalanması. Günaha ve isyana girişmek, fasık olmak, yalan söylemek, karşı gelmek, muhalefet etmek, baş kaldırmak, haktan yüz çevirmek, nizamı bozmak. Zina, ahlaki çöküntü. Takvanın Fahşa Hakka uygun olmayan her işe denir. 'Çirkince-utanmazlık', hayasızlık, zina, isyan. Nefse zulüm. Gerek söz ve gerekse eylem bakımından yüklenilen her kötülük ve günah. Yalan, iftira. Zina gibi cinsel şehvetlere uymada aşırı tutku, Sözlükte, ayıraç. Nur. Sabah. Kur'an'da, hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıran, böylece hidayete ulaştıran. Kur'an ve diğer ilahi kitaplar. Gaflet Hafıza kaybı veya uyuklama sebebiyle unutma, sehv. Dalgınlık, unutkanlık. Mecazen, şuurda zaaf, aldırmazlık, umursamazlık. Hata, Mağfiret G-F-R kökünden setretmek, örtmek, korumak, düzeltmek veya bir şeyi zarflamak. Kullarının günahlarını bağışlayan, onlara mağfiret eden. Gufran Kulun, bir kötülük, musibet ve azaba uğramaktan Allah tarafından korunması. İstiğfar İşlenen günahların bağışlanmasını istemek. Mağfiret Allah'ın kullarının kusur ve günahlarını örtmesi, affetmesi, rahmetiyle Gunm, bir şeye güçlük çekmeden varmak, düşmandan doyumluk almak. Terim olarak, müslüman olmayanlardan savaş sonucu alınan mal, değer ve her türlü metaya Duyumların ve insan ilminin kendisine uzanamadığı, gözden gizli olan her şey. Şehadetin görmenin zıddı. Kur'an'da, Allah'ın varlıklarından haber verdiği, ama mahiyetlerini gerçek anlamda bilemediğimiz yerler, varlıklar. Geçmişe ait bilgi ve haber. Görünmez âlem. Vahy, ilahi Kalbte kanın feveranı, intikam isteği veya bu istekle heyecanlanma, galeyana gelme. Öfke, hışım. Lanet. Rızanın zıddı. Gına İstiğna, tuğyan Tağa fiilinden, suyun kabararak yatağından taşması. Taşkınlık, haddini bilmemek, kibir. Kur'an'da, Allah'a teslim olmayı reddetme. Kendini tümüyle serbest görme, Allah'a muhtaç saymama. Zenginlik, hiç kimseye ve hiç bir şeye ihtiyaç duymama, bir şeye yetişip onun yerini tutma. Gani Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan ve herkes, her şey kendisine muhtaç olan. Bir kimsenin gıyabında yani yokluğunda kendisiyle ilgili hoşlanmayacağı bir şeyi söylemek. Dedikodu, arkadan İnsanın hoş ve güzel bir şey buldum zannına kapılarak sevinmesi, övünç duyması, fakat daha sonra kötü olduğunu öğrenip yerinmesi, büyük acılar duyması, aldanması. Aldanış, tamah. Batıl olan, insanı yanıltan, aldatan her şey. Mal, makam, şehvet Yıkanma, yıkama. Boy Haberi olan, her şeyden hakkıyla haberdar olan, Kötü, pis, iğrenç, çirkin. Fena kimse veya fena şey. Maddi ve manevi temiz olmayan her şey. Murdar. Kur'an'da, haram. Kan, domuz eti, faiz, rüşvet, Allah'ı tanımamak, küfür, yalan Özel ve belirli bir amaçla bir şeye veya bir yere çokça gidip gelmek. Kasd. Bilinen tarzda Allah'ın Ev'ini, Ka'be'yi ziyaret Aradaki engel, araya girme, Hudud Sınır. Terim olarak, nehyedilen şeyler, yasaklar, haramlar. Allah'ın koyduğu ilkeler, çiğnenmemesini istediği sınırlar, Söz. Haber, nakil. İnsanda gerek uyku, gerek uyanıklıkta içe doğma ya da işitme suretiyle gelen söze de Bir şeyin sonradan meydana Koruyan, gözeten. Yapılan işleri bütün ayrıntılarına varıncaya kadar tutan. Her şeyi belli vaktine kadar her türlü beladan saklayıp koruyan. Doğrunun kendisi, gerçek. Doğru ve gerçeğin kendisine uygun olan söz. Kur'an'da, adalet, doğru hüküm. Varlığı hiç değişmeden duran. Sabit, varlığı aklın inkar edemeyeceği biçimde ortada olan. Allah. İndirilen hükümler. Kur'an'ın verdiği doğru haberler. Farz olan zekat. Mahsül zamanında zekattan ayrı olan hak, pay, 'Hüküm ve hikmet sahibi'. Başkası adına naiblikte, vekillikte bulunmak. Hilafet kişinin ya yokluğunda veya aciz ve güçsüz düştüğünde ya da vekil kılınan kimseyi yüceltme amacıyla yapılır. Allah, insanı yücelten bir varlık olarak onu yeryüzünde kendi halifesi kılmıştır. Halef Birinin yerini hayırla tutmak. Half Birinin yerini kötü olarak tutmak. Kötü nesil anlamlarına da gelir. Hilafet Bir kimseden sonra onun yerine geçmek, ondan sonra gelmek veya onu en güzel bir biçimde temsil Halîm Nefsi heyecan ve gazaplanmaktan kendini alıkoyma gücü. Ceza ve karşılık vermekte aceleci davranmayan. Teenni sahibi. Suçluların cezasını vermeye gücü yettiği halde bunu erteleyebilen, yumuşak davranan. Kelime anlamı yasak. Yasaklanan her şey için kullanılır. Terim olarak, Allah'ın ve Resulünün yasak kıldıkları, dinde meşru, temiz ve güzel görülmeyen şeyler. Helalin Harras Zan ve tahmine dayanarak, bir delili olmaksızın fikir beyan etme. Yalan söyleme. Harras Çok yalan söyleyen, yalan söylemeyi adet haline İyilik, güzellik, sevap, nimet, afiyet, başarı. İhsan, kurtuluş. Ruhi ve bedeni sevindirici şey. Haşr Bir araya toplama, toplanma. Bir topluluğu yerinden çıkarıp belirli bir yere sürme, halkı celbetme, hazır bulundurma, toplama. Terim olarak kıyamet gününde hesaba çekilmek, ceza ve mükafaat için insanların diriltilerek bir araya getirilmesi toplanması. İlk Haşr İlk İçi titreyerek korkma, çekinme, endişe etme, saygı dolu bir korku Yanlışlık, günah, küçük günah, isyan. Bazan bilmeyerek yapılan istenmeyen Halis beyaz anlamına gelen Havar'ın ismi mensubundan çoğul; şehir kadınlarına beyazlıklarından dolayı "Hevariyyat" denir. İhlasa ve sevgiye aykırı şeylerden uzak, halis temiz, içten bağlı dost. Hz. İsa'nın arkadaşları, sahabesi, seçkinleri, Hayatı daimi ve ebedi olan. Fenası yani sonu, kesintisi olmayan. Bitki ve canlıların gelişme gücü, iç güdü kuvveti. Her türlü gam ve üzüntünün giderilmesi. Ebedi ahiret hayatı. Allah'ın en güzel isimlerinden Kendisinde yarar, fazilet, adalet, bereket bulunan şey. Şerrin zıddı. Kendisinden fayda sağlanan, mal. Beğenilen, gönlün eğilim gösterdiği şey. İlim, akıl, iyilik gibi. Kur'an'da, cennet. İslam'ın ve temiz aklın beğendiği her Belli periyotlarla rahimden akan kan. İddet, aybaşı Terim olarak, Allah'a yakınlaşmak amacıyla Beytullah'a hediye edilen veya Allah'a adanan kurbanlık hayvan. En azı bir koyun veya bir Yıkım. Dünyevi ve uhrevi azab. Çöküş, çöküntü, tahammülü mümkün olmayan felaketler. Toplumsal çalkantılar, buhran, iç Haram'ın zıddı. Terim olarak, Allah'ın ve Resulünün yapılmasını, işlenmesini veya yenmesini meşru gördüğü şey. Temiz, güzel, Sayıları kullanma işlemi, sayma, tesbit etme. Takdir etme. Yeterlilik. Sorgu, sorgulama. Hesap günü Ceza ve din günü. Heva İstek, tutku. Nefsin arzu ve hevesi. Şehvet. Şehvete karşı şiddetli eğilim. İnsanın bozulmasına yol açan bütün olumsuz içsel etkenler. Hicab Perde, engel, örtü. Haciz, Göç. Allah yolunda veya başka bir amaçla kişinin kendi yurdunu, malını, aile ve yakınlarını terkedip başka bir yere göç etmesi, göçmek zorunda Doğruya ve hayra yönelme, varma. Başarı. İslam'ın yolu. Kur'an'da, Allah'ın, lütuf ve ihsanı sonucu, neticesi hayır ve mutluluk olan yolu, kendi hoşnutluğunun yollarını göstermesi, araçlarını, sebeplerini bildirmesi, başarı nasib etmesi. Cennet. Akıl, sünnet, nübüvvet. El-Hâdi Hidayeti yaratan, veren, dilediği kulunu hayırlı ve kazançlı yollara yönelten, başarı veren, kılavuz olan. İlim ve akılla gerçeği bulma, var olan her şeyin iç yüzünü tanıma, bilme. Marifet, irfan. Resulün sünneti. Dinde fıkhetme, derin bir kavrayışa sahip olma. Sözde ve davranışta tam ve doğru isabet. Akıl. Kur'an'ın tefsiri. Fehm, icad, siyaset. İlahi ahlakla ahlaklanma. Sebeplerini bilerek belli ve yüce bir amaca vardıracak tarzda eylemi bilgiye, bilgiyi eyleme uygun yapma. Kur'an'da, Allah'ın, peygamberlerine ve seçkin halis kullarına nasip ettiği derin anlayış Baliğa İsabetin en yüksek ve son sınırına varmış, olgunluğa, mükemmele ulaşmış hikmet. Huccet Apaçık delil, belge, ayet, Kur'an'da, peygamberin risaleti veya kitabın Bir yerde ikame etme, kalıcılık. Ebedilik, kesintisizlik, süreklilik, Beşte bir. Terim olarak, ganimetin beşte bir bölümünün Allah'a, Resulüne, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara ayrılmasıHuşû Saygı dolu bir korku, yumuşama, derin Hikmet. Karar. Bâtılı engelleyen. Fehm, kavrayış. İlim. İnsanların arasını hakla düzeltme, ihtilaflarını adaletle çözümleme. Kötü düşünce ve arzulara karşı direnme gücü. Kesin İki güzellik; zafer ve şehid Kayıp, zarar, helak, yıkım. İnsanın kendi ömrünü boş şeyler uğruna tüketip ebedi bir kayba uğraması, ahiret mutluluğunu Kulluk, itaat, boyun eğmek, içten bağlanmak, tevazu göstermek. Kişinin kendisinden yüksek ve üstün kabul ettiği bir kimseye ve bir güce karşı baş eğmesi, ona bağlanmaya razı olması, onun için kendi bağımsızlığından ve özgürlüğünden vazgeçmesi, onun isteklerine direnmemesi, hükümlerini, karar ve yetkilerini içtenlikle tanıması ve kabul etmesi. Onun istediği şekilde kulluğunu gösteren davranış ve rutinleri yerine Başlatma, meydana getirme. Bir şeyi öncesi var olmadığı halde var etme. Yaratma. Bir şeyi bir şeyden olmaksızın var etme, örneksiz, modelsiz "if'il" gibi bir mastar veya fiil isim olup kökü, büsbütün umutsuzluğa kapılma anlamında "İblas"tır. Taberi'ye göre, Allah'a başkaldıran İblis, bu kötü hareketi üzerine duyduğu büyük pişmanlık ve acı nedeniyle sonsuz bir umutsuzluğa Sebil Yolun oğlu yani yolda kalmış kimse. Malından, ailesinden, parasından uzak düşmüş kişi, yolcu. Sokağa atılmış çocuk anlamına da gelebileceğini söyleyenler "Abr", bir durumdan bir duruma geçmek. Gözlemlenebilen bir şeyden hareket edip bilinmeyen, meçhul bir şeye varabilme, intikal etme. Ders çıkarma. Muteber, kendisinden ibret alınır, önemli, yararlanılabilir, saygın, şayanı dikkat şey veya kişi. Büyük öğüt. Delil, delalet. İlahi kudrete Veya İsticabe. Kelime anlamı bir davete uymak. Kur'an'da, Allah'ın insanın ettiği dualara cevab vermesi. Cevab vermeye hazır olma. Dua sözlü, icabet ise Bir şeyi diğerlerinden ayırıp tamamıyla alma, derleme. Özünü süzüp çıkarma. İstifa. Seçme, Bir kadının, eşinin ölümünden veya boşanma olayının gerçekleşmesinden sonra, bir başkasıyla evlenebilmesi için beklemesi gereken belli süre. İffet Soru sormaktan kaçınma, istemekten utanma. Haya, namus duyarlılığı. Nefsin şehvetli istek ve arzularına karşı üstün gelme. İfk Yalan, kasten gerçeğin ters yüz edilmesi. Haktan ve doğruluktan yüz çevirme. Affak Söylediklerinin doğru olup olmadığına bakmaksızın diline geldiği gibi söyleyen, sorumsuz, hoşuna gideni gerçek dışı olmasına bakmadan anlatan, çok yalancı. LimoniCo-AdminMesaj Sayısı 5686Rep Gücü 13997Rep Puanı 44Kayıt tarihi 27/05/09Konu Geri kuranda geçen arapça kelimeler anlamları Cuma Ara. 07, 2012 1113 pm İfrit Cinlerden Azdırma, saptırma. İğdiş etme. İçten içe faaliyet göstererek kötü amaçlara ve yollara yöneltme. Baştan Kelime anlamı, katışıksız, saf olma. Kur'an'da, katıksızca gönülden Allah'a iman, iç bağlılık, iman İyilik, güzellik, güzel olma, güzel yapma. Terim olarak, Allah katında güzel olan bir ameli gerektiği gibi yapma, güzellikle süsleme. Lütuf, fazl. Allah'a, O'nu görüyormuşçasına şüpheden arınmış bir şekilde kullukta bulunma, birleme. İlahi emirleri özenle uygulama, yasaklara riayet etme. Kötülüğe karşı iyilikle karşılık verme. İslami yaşama tarzını mümkün olduğunca hayata geçirmeye çaba gösterme. Allah'ın emir ve hükümlerini yüceltme, hudutlarını koruma, yaratılmışlara karşı şefkat Anlaşmazlık, çekişme. Aykırılık. Söz, tutum, durum ve davranışlarda birbirine aykırı ve muhalif olma. Ayakta tutmak, yerli yerine koymak, hükümlerini titizlikle korumak. İlahi hükümleri Allah'tan indirildiği gibi hayata geçirmek, tahriflerden korumak. Bir davranışı olması gereken şekliyle sürdürmek, yerine Türkçe tam karşılığı tanrı. İhtiyaçları giderdiği, iç huzuru ve sükunet verdiği, felaket zamanlarında imdada yetiştiği, yapılanların karşılığını eksiksiz olarak verdiği, hükmü altına alıp koruduğu düşünülen; gözlerden uzak, esrarlı, yüksek otorite ve üstün bir güce sahip var sayılan, kendisine tapınılmaya, kulluk edilmeye, emir, hüküm ve sözleri dinlenip uygulanmaya layık ve hak sahibi görülen her varlık, kişi veya güç. Cin, melek, lider, parti, örgüt kurum, put, insan, hayvan veya herhangi bir nesne ilah olabilir. Hak olsun, olmasın insanların kendisine tapındığı her şey. Gerçek mabud, kulluğa yalnızca kendisi hak sahibi olan Allah için de kullanılır. Allah lafzının çoğulunun olmamasına karşılık, ilah kelimesinin vardır; ilahlar, Kelime anlamı, lahde koymak. Mecazen, doğruluktan ayrılmak, hakkı bırakıp batıla sapmak, bir söze doğru anlam vermeyip asıl amacından saptırmak. Yalan, inkar, çarpıtma ve temelsiz yorum. Allah'ın isimlerini bir başka varlığa yakıştırma, ancak Allah'a nisbet edebilecek şeyleri ve özellikleri bir başkasına da nisbet Aslı "lehm". Kelime anlamı bir şeyi bir defada yutmak. İlka etmek. Görünmez bir biçimde algılamak. Bir manayı kalbe ilka etmek. Telkin. Bilgi. Bir şeyin gerçeğini idrak etme. Kur'an'da, Allah'ın peygambere ve peygamberin insanlara aktardığı şey. Alîm Her şeyi hakkıyla ve hakikatiyle, hiç bir ayrıntısını ve parçasını dışarıda olmamak üzere bilen. Telakki, karşılama, alma, algılama. Vahy. Aynı kökten mastarın bir başka anlamı konuşma, buluşma, kavuşma. İmam Önder, öne düşen, yol gösteren, kendisine uyulan, öncül. İnsanları hayra ve iyiliğe çağıran, yönelten salih ve seçkin insan. Yönetici. Apaçık yol. Huccet. İnsanların söz, hitab veya davranışlarına uyarak çevresinde toplandıkları Emn ve eman kökünden türeme mastar. Kendisinden emin olunan şey. Doğrulamak, inanıp güvenmek, onaylamak. İnanç. Kur'an'da, Allah'ın varlığının, Hz. Muhammed'e ve önceki peygamberlere indirilenlerin kalpten, hiç şüphesiz kabulü. İnsanı amele götüren kesin Deneme, sınama. Fitne. Bela. Kişinin zorluk ve güçlüklerden geçme Kelime anlamı göz nuru. Allah'ın Hz. İsa'ya gönderdiği kitap. Tahrif edilmiş olup elimizde ilk indirildiği şekli mevcut değildir. Genel kabul gören görüşe göre Süryanice olarak Malın elden çıkarılması, sarfedilmesi, harcama. Terim olarak Allah yolunda maddi her türlü Yok sayma, tanımama, kabul etmeme. Nankörlük. Şükrün ve irfanın zıddı. Cehaletin türevi. Kur'an'da, şirk, Sözlükte, ökçeler üzerinde dönmek, geri dönmek. Bir şeyin durumunu ve şeklini değiştirmek, altını üst, üstünü alt, içini dış, dışını iç yapmak. Çevrilmek, devrilmek. Bir durumdan bir başka duruma geçmek. Değişim, düşüş, yıkılış, alaşağı oluş. Kalbetme. Savaştan kaçmak. Kur'an'da, dinden dönmek, irtidat Var etme, yaratma, oluşturma, meydana getirme. Bir şeyi ihdas etme, terbiye etme. İcad. Yükseltme, yukarı Kelime anlamı, bir şeyi yüksek bir yerden alıp indirme, koyma. Kur'an'da, Allah'ın nimet indirmesi; içinde hüküm, hikmet, şifa, emir, nehy, nur ve rahmet bulunan, insanları hidayete yöneltip ileten kitaplar indirmesi. Bir şeyi bir kerede indirme. Tenzil Parça parça, safha safha Uyarma. Bir şeyin tehlikeli sonucunu haber vererek korkutma. Peygamberlerin risalet ile insanları gerek dünyevi sıkıntı, güçlük ve yıkımlar ve gerekse ahiret azabı ile uyarmaları, korkutmaları. Tebşir'in müjdeleme Geri dönme, vaz geçme. Terim olarak, kişinin İslam'a girdikten sonra küfre dönmesi, tevhidi bırakması. Düşmandan korkup kaçma. Alçalma, düşüş, çöküş, tereddi, gerileme, İç ve dış, görünen ve görünmeyen her türlü kötülükten uzaklaşma. Barış, güvenlik, esenlik, selamet. Teslimiyet. Selamete çıkma. İhlas. Bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri, özü tevhid olan din. Hz. Peygamberin şeriati. İtaat, Allah'a, O'nun iradesine, hükümlerine ve dinine Gereksiz harcama, gerçek ihtiyacı aşan tüketim. Meşru olmayan bir amaç uğruna harcama. Her hangi bir şeyde makul sınırı aşma, çiğneme, ölçüyü Bir şeyin özünü, en saf halini, hülasasını süzüp çıkarma. Tasfiye Bir şeyin karışığını gidermek, saf özünü almak. Allah'ın bazı kullarını istıfası, seçmesi, seçkin kılması, tevhide aykırı düşecek unsurlardan arınmış kılması, temizlemesi ve insanlara önder olarak peygamberlikle Sığınma, korumayı isteme. Bir fenalığa karşı bir başkasından, kulun Allah'tan korunması duasında ve talebinde Bir şeyi bir şeye eklemek, sokmak. Derece derece arttırmak. Kur'an'da, sürekli günah işleyen bir kimseye Allah'ın daha çok günah işleme fırsat ve imkanlarını vermesi, zenginlik vererek, nimetini arttırarak, ona şükrü unutturması, böylece derece derece büyük azaba Dosdoğru yön, güzel doğrultu. Allah'ın hükümlerine uygun yaşama ve davranışta bulunma Bir yerde karar kılmak. Bir düze kurulmak, eşit, benzer ve denk olmak, kasdetmek, yönelmek. Yüksek olmak, yükselmek, yücelmek, üstün olmak. İstila etmek. İstiab. Kuşatmak. Hüküm, boyunduruk ve yönetimi altına Kelime anlamı kayma veya yanlışlık. Karşı gelme. Başkaldırı. Unutkanlık sonucu bir yasağı çiğneme. Masiyet. Hataİtaat Boyun eğme, başkasının üstünlüğünü, hükmünü ve büyüklüğünü kabul etme, sözünü duyma, isteyerek Bel büküp eğilme. Secde etme, tapınma. Nefsi bir yerde tutma, hapsetme. Terim olarak, bir mescide ibadet niyetiyle çekilmek. Kendini bir süre için dünyevi meşgalelerden uzaklaştırarak Allah'a Tekrar geri alınmak üzere bir başkasına verilen şey, mal, para. Borç, ödünç. Karz-ı Hasen Malın en iyisini Allah için harcama, yoksullara verme. Allah, karşılığını hem dünyada ve hem ahirette daha güzeliyle Muktesid Yolun doğru yönü. Hedefe varan yolu tutma. İktisad İtidal, orta yol, Muktesid Övülen ile yerilen, adalet ile zulüm arasında kararsızlığa düşen. İlim öğrenen. Günahı hafif bir hesabı gerektiren kişi. İki yüzlü. Küçük günah sahibi. Kötülükleri ve iyilikleri eşit Aşiret ve kabileden daha kalabalık insan topluluğu. Başlangıçta terim, yalnızca erkekler topluluğuna mahsus iken, sonraları genelde yerleşik olan ve içinde kadın ve kızların da bulunduğu insan topluluklarına ad olmuştur. "Kavim"in mübalağası olup sorumlu, gözetici. Ailenin geçiminden sorumlu. Koca. Yetki ve sorumluluk sahibi olan salih veli. Kur'an'da, bir kadının ihtiyaçlarını gideren, korunmasına özen Sürekli kıyam halinde olan, yaratılmış her şeyi tedbir edip koruyan, kollayan. Oturması, yatması, uyuklaması, unutması, gözden kaçırması, ihmal etmesi olmayan. Kendi zatı ile kâim. Yaratmada, rızık vermede, yönetmede, işleri evirip çevirmede tek sahib, biricik hakim. Her şey kendisi ile kaim olan. Bir işi tümüyle kesip atmak, ayırıp bitirmek. Kesin hüküm verip icra etmek. Bir şeyi dilemek, istemek. Karar. Kur'an'da, vahy, Kelime anlamı büyük. Terim olarak büyük günahlar. Çoğulu Kebair. Şirk, zina, haksız yere adam öldürme Günahı örten, gideren, karşılık olan. Kur'an'da, günah dolayısıyla ödenmesi gereken karşılık, yapılması gereken şey. Yemin keffareti gibi. Oruç tutmak, yoksul doyurmak veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak gibi güzel hareketlerle günahı Şahid, gözeten, koruyucu, mutazammın, Kerîm, Kiram İhsan, bol nimet. Büyük şeref, üstünlük, yücelik. İnsan için kullanıldığında güzel ahlak ve övgü konusu özelliklere sahib olan kişi anlamını verir. Kerim Pek üstün, yüce, şerefli. Her şeyin iyisi, güzeli, yararlı, yüce ve yumuşak olanı. Kiram Kerim'in çoğulu olarak Allah katında üstün ve onurlu Cennette bir nehir. Bol hayır. Çok, pek çok. Peygamberin evladı, peygambere tabi olanlar, İslam ümmeti, Kur'an, peygambere ilimde mirasçı olan bilginler, ulema gibi anlamlarla yorumlanmıştır. Kıble Kendisine yüz dönülen yön. Namazda secdenin istikameti. Ka'be'nin Kesmek anlamında kasas'tan gelir. Aynıyla mukabele etmek, misliyle karşılık vermek. Herhangi bir hakkı misli ile takas etmek. Yaralama ve öldürme olaylarında hukuki bir teamül ve amir bir hüküm olarak uygulanır. Caydırıcı etkisi dolayısıyla insanları öldürülmekten kurtardığı için Kur'an'da hayat kaynağı olarak anılmıştır. Öldürülen kişinin yakınları razı olurlarsa kısas yerine affetme veya cezanın diyete çevrilmesi Takip etme. Takibe değer haber. Haber. Geçmişten aktarılan gerçek bir olay. Tarih. Kaleme alınan veya dillerde dolaşan hikaye. Olay, vakıa. Geçmişlerin haberleri, sözlü gelenek. Destan. Kasıt, Muksit Sülasi kalıbında olduğunda zulüm, mezid olduğunda adalet anlamlarına gelir. Adalet. Fazlalık ve noksanlık olmaksızın duyarlı, adil ölçü. Kur'an'da, İslami hüküm. Terim olarak miras mallarında hakkaniyet ve adalet. El-Muksit Bütün işlerini denk, birbirine uygun, çelişkisiz ve yerli yerinde yapan. Kaldırıp dikmek, düzeltip doğrultmak, idame etmek, özen gösterip uygulamaya koymak. Riayet. Muhafaza. Azim, kararlılık, ayağa kalkmak, ayakta durmak. Namazın bir rüknü. İbadet. Ayaklanma, baş kaldırma. Kıyamet Sözlük anlamı kalkmak, diriltmek, dikilmek, ayaklanmaktır. Kozmolojik anlamda dünya hayatının sonu, evrenin düzeninin bozulması. Yerin, göğün, yıldız ve gezegenlerin birbirine girmesi, dağların pamuk parçaları gibi dağılması. Kaari'a. Büyüklük, gururlanma, mağrur olma. Kendisinde var olmayan üstün bir gücü ve büyüklüğü kendinde gösterme, vehmetme. Kibriya Azamet, büyüklük, yücelik. Mülk ve Yazılmış şey. Kur'an'da, Allah'tan indirilen hükümler, emirler, vahy mecmuası. Kur'an ve diğer peygamberlere indirilenler. Yaş-kuru her şeyin yazılı olduğu Allah katındaki kitap, Levh-i Kendisinde hiç bir noksanlık olmayan, yücelikte eşsiz ve benzersiz. Hatadan, gafletten, aczden ve her türlü noksanlıktan yüce ve tamamen Mastarı okuma. Hz. Peygambere Allah tarafından Cebrail aracılığıyla bütün insanlara iletilmek üzere indirilen kutsal Yaklaşma kökünden, birr ve hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey. Allah adına ve Allah'ın adını zikrederek hayvan Kelime anlamı bir şeyi örtmek, gizlemek, göz ardı etmek ya da verilen nimete nankörlükle karşılık vermek. Hakikatı, değişmez gerçeği kabul etmemek, bile bile reddetmek, karşı çıkmak, örtmeye çalışmak. Allah'ın birliğini, peygamberlerini ve onlara indirilenlerin tümünü ya da bir bölümünü reddetmek, inkar etmek, inkarcı olmak. Allah'ın verdiği bütün nimetlere karşılık şükretmemek, büyük bir nankörlükle isyan Nimete karşı nankörlük. İnkar ederek güçlerin ve nimetlerin kötüye Denklik, eşitlik, benzerlik. Karşılıklı Üzerinde oturulan şey. Saltanat ve kudret sembolü. Kur'an'da, ilim, mülk, Arş. Arşın yanında bir başka makam..Karz Tekrar geri alınmak üzere bir başkasına verilen şey, mal, para. Borç, ödünç. Karz-ı Hasen Malın en iyisini Allah için harcama, yoksullara verme. Allah, karşılığını hem dünyada ve hem ahirette daha güzeliyle Muktesid Yolun doğru yönü. Hedefe varan yolu tutma. İktisad İtidal, orta yol, Muktesid Övülen ile yerilen, adalet ile zulüm arasında kararsızlığa düşen. İlim öğrenen. Günahı hafif bir hesabı gerektiren kişi. İki yüzlü. Küçük günah sahibi. Kötülükleri ve iyilikleri eşit Aşiret ve kabileden daha kalabalık insan topluluğu. Başlangıçta terim, yalnızca erkekler topluluğuna mahsus iken, sonraları genelde yerleşik olan ve içinde kadın ve kızların da bulunduğu insan topluluklarına ad olmuştur. "Kavim"in mübalağası olup sorumlu, gözetici. Ailenin geçiminden sorumlu. Koca. Yetki ve sorumluluk sahibi olan salih veli. Kur'an'da, bir kadının ihtiyaçlarını gideren, korunmasına özen Sürekli kıyam halinde olan, yaratılmış her şeyi tedbir edip koruyan, kollayan. Oturması, yatması, uyuklaması, unutması, gözden kaçırması, ihmal etmesi olmayan. Kendi zatı ile kâim. Yaratmada, rızık vermede, yönetmede, işleri evirip çevirmede tek sahib, biricik hakim. Her şey kendisi ile kaim olan. Bir işi tümüyle kesip atmak, ayırıp bitirmek. Kesin hüküm verip icra etmek. Bir şeyi dilemek, istemek. Karar. Kur'an'da, vahy, Kelime anlamı büyük. Terim olarak büyük günahlar. Çoğulu Kebair. Şirk, zina, haksız yere adam öldürme Günahı örten, gideren, karşılık olan. Kur'an'da, günah dolayısıyla ödenmesi gereken karşılık, yapılması gereken şey. Yemin keffareti gibi. Oruç tutmak, yoksul doyurmak veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak gibi güzel hareketlerle günahı Şahid, gözeten, koruyucu, mutazammın, Kerîm, Kiram İhsan, bol nimet. Büyük şeref, üstünlük, yücelik. İnsan için kullanıldığında güzel ahlak ve övgü konusu özelliklere sahib olan kişi anlamını verir. Kerim Pek üstün, yüce, şerefli. Her şeyin iyisi, güzeli, yararlı, yüce ve yumuşak olanı. Kiram Kerim'in çoğulu olarak Allah katında üstün ve onurlu Cennette bir nehir. Bol hayır. Çok, pek çok. Peygamberin evladı, peygambere tabi olanlar, İslam ümmeti, Kur'an, peygambere ilimde mirasçı olan bilginler, ulema gibi anlamlarla yorumlanmıştır. Kıble Kendisine yüz dönülen yön. Namazda secdenin istikameti. Ka'be'nin Kesmek anlamında kasas'tan gelir. Aynıyla mukabele etmek, misliyle karşılık vermek. Herhangi bir hakkı misli ile takas etmek. Yaralama ve öldürme olaylarında hukuki bir teamül ve amir bir hüküm olarak uygulanır. Caydırıcı etkisi dolayısıyla insanları öldürülmekten kurtardığı için Kur'an'da hayat kaynağı olarak anılmıştır. Öldürülen kişinin yakınları razı olurlarsa kısas yerine affetme veya cezanın diyete çevrilmesi Takip etme. Takibe değer haber. Haber. Geçmişten aktarılan gerçek bir olay. Tarih. Kaleme alınan veya dillerde dolaşan hikaye. Olay, vakıa. Geçmişlerin haberleri, sözlü gelenek. Destan. Kasıt, Muksit Sülasi kalıbında olduğunda zulüm, mezid olduğunda adalet anlamlarına gelir. Adalet. Fazlalık ve noksanlık olmaksızın duyarlı, adil ölçü. Kur'an'da, İslami hüküm. Terim olarak miras mallarında hakkaniyet ve adalet. El-Muksit Bütün işlerini denk, birbirine uygun, çelişkisiz ve yerli yerinde yapan. Kaldırıp dikmek, düzeltip doğrultmak, idame etmek, özen gösterip uygulamaya koymak. Riayet. Muhafaza. Azim, kararlılık, ayağa kalkmak, ayakta durmak. Namazın bir rüknü. İbadet. Ayaklanma, baş kaldırma. Kıyamet Sözlük anlamı kalkmak, diriltmek, dikilmek, ayaklanmaktır. Kozmolojik anlamda dünya hayatının sonu, evrenin düzeninin bozulması. Yerin, göğün, yıldız ve gezegenlerin birbirine girmesi, dağların pamuk parçaları gibi dağılması. Kaari'a. Büyüklük, gururlanma, mağrur olma. Kendisinde var olmayan üstün bir gücü ve büyüklüğü kendinde gösterme, vehmetme. Kibriya Azamet, büyüklük, yücelik. Mülk ve Yazılmış şey. Kur'an'da, Allah'tan indirilen hükümler, emirler, vahy mecmuası. Kur'an ve diğer peygamberlere indirilenler. Yaş-kuru her şeyin yazılı olduğu Allah katındaki kitap, Levh-i Kendisinde hiç bir noksanlık olmayan, yücelikte eşsiz ve benzersiz. Hatadan, gafletten, aczden ve her türlü noksanlıktan yüce ve tamamen Mastarı okuma. Hz. Peygambere Allah tarafından Cebrail aracılığıyla bütün insanlara iletilmek üzere indirilen kutsal Yaklaşma kökünden, birr ve hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey. Allah adına ve Allah'ın adını zikrederek hayvan Kelime anlamı bir şeyi örtmek, gizlemek, göz ardı etmek ya da verilen nimete nankörlükle karşılık vermek. Hakikatı, değişmez gerçeği kabul etmemek, bile bile reddetmek, karşı çıkmak, örtmeye çalışmak. Allah'ın birliğini, peygamberlerini ve onlara indirilenlerin tümünü ya da bir bölümünü reddetmek, inkar etmek, inkarcı olmak. Allah'ın verdiği bütün nimetlere karşılık şükretmemek, büyük bir nankörlükle isyan Nimete karşı nankörlük. İnkar ederek güçlerin ve nimetlerin kötüye Denklik, eşitlik, benzerlik. Karşılıklı Üzerinde oturulan şey. Saltanat ve kudret sembolü. Kur'an'da, ilim, mülk, Arş. Arşın yanında bir başka makam.. LimoniCo-AdminMesaj Sayısı 5686Rep Gücü 13997Rep Puanı 44Kayıt tarihi 27/05/09Konu Geri kuranda geçen arapça kelimeler anlamları Cuma Ara. 07, 2012 1117 pm Ka'be Küp şeklindeki her yapı, ev. İnsanlar için kurulan ilk ev. Hacc ibadetinde çevresinde tavaf edilen Allah'ın evi. Kıble yönü. Kabile İnsanın kafatasını teşkil eden baş kemiklerinden her biri. İki veya daha çok sayıdaki aşiretin toplanmasından meydana gelen ve birbirlerine kan ve akrabalık bağı ile bağlı olup sorumluluklar yüklenmeyi "kabul" eden insan topluluğu. Kader Kadr, takdir, miktar. Maslahata ve ihtiyaca yetecek kadar olan miktar, ölçü. Süre. Güç yetirme. Fiilen var etme. Biçim ve şekil verme. Takdir etme, belirleme. Kadîr Her şeye güç yetiren, her şeyin üstünde muktedir olan, iktidarın tümü kendisinden olan. Allah. Kâfûr Bütün özellikleriyle en güzel içki. Beyaz ve hoş bir renkte, kokusu insanın içini ferahlatan, serin, bozulmayan, kalbi güçlendiren. Cennet çeşmelerinden bir çeşme. Kahhar Kahr'dan, kahreden, kâhir. Üstün güç ve iktidar sahibi. Allah. Kahin Geçmişten veya gelecekten haber verdiğine inanılan, vehim ve zanda bulunarak insanları aldatan, saptırıcı kişi. Kânit Umut kesmiş kişi. Hayra ulaşmada umudunu kaybeden. Kanitat İtaat eden kadınlar. Kur'an'da, Allah'a itaat eden mü'min kadınlar. Karn Bir insan nesli. Çağ, yüzyıl. Birbirinin çağdaşı olarak yaşayan insanlar. Ülke. Zaman. İnsanlardan bir ümmet, topluluk. Karye Yerleşme merkezi. Kasaba, şehir, ülke. Karz Tekrar geri alınmak üzere bir başkasına verilen şey, mal, para. Borç, ödünç. Karz-ı Hasen Malın en iyisini Allah için harcama, yoksullara verme. Allah, karşılığını hem dünyada ve hem ahirette daha güzeliyle verir. Kasd, Muktesid Yolun doğru yönü. Hedefe varan yolu tutma. İktisad İtidal, orta yol, Muktesid Övülen ile yerilen, adalet ile zulüm arasında kararsızlığa düşen. İlim öğrenen. Günahı hafif bir hesabı gerektiren kişi. İki yüzlü. Küçük günah sahibi. Kötülükleri ve iyilikleri eşit olan. Kavim Aşiret ve kabileden daha kalabalık insan topluluğu. Başlangıçta terim, yalnızca erkekler topluluğuna mahsus iken, sonraları genelde yerleşik olan ve içinde kadın ve kızların da bulunduğu insan topluluklarına ad olmuştur. Ulus. Kavvam "Kavim"in mübalağası olup sorumlu, gözetici. Ailenin geçiminden sorumlu. Koca. Yetki ve sorumluluk sahibi olan salih veli. Kur'an'da, bir kadının ihtiyaçlarını gideren, korunmasına özen gösteren. Kayyûm Sürekli kıyam halinde olan, yaratılmış her şeyi tedbir edip koruyan, kollayan. Oturması, yatması, uyuklaması, unutması, gözden kaçırması, ihmal etmesi olmayan. Kendi zatı ile kâim. Yaratmada, rızık vermede, yönetmede, işleri evirip çevirmede tek sahib, biricik hakim. Her şey kendisi ile kaim olan. Allah. Kaza Bir işi tümüyle kesip atmak, ayırıp bitirmek. Kesin hüküm verip icra etmek. Bir şeyi dilemek, istemek. Karar. Kur'an'da, vahy, hüküm. Kebire Kelime anlamı büyük. Terim olarak büyük günahlar. Çoğulu Kebair. Şirk, zina, haksız yere adam öldürme Keffaret Günahı örten, gideren, karşılık olan. Kur'an'da, günah dolayısıyla ödenmesi gereken karşılık, yapılması gereken şey. Yemin keffareti gibi. Oruç tutmak, yoksul doyurmak veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak gibi güzel hareketlerle günahı karşılama. Kefil Şahid, gözeten, koruyucu, mutazammın, hâmi. Kerem, Kerîm, Kiram İhsan, bol nimet. Büyük şeref, üstünlük, yücelik. İnsan için kullanıldığında güzel ahlak ve övgü konusu özelliklere sahib olan kişi anlamını verir. Kerim Pek üstün, yüce, şerefli. Her şeyin iyisi, güzeli, yararlı, yüce ve yumuşak olanı. Kiram Kerim'in çoğulu olarak Allah katında üstün ve onurlu kimseler. Kevser Cennette bir nehir. Bol hayır. Çok, pek çok. Peygamberin evladı, peygambere tabi olanlar, İslam ümmeti, Kur'an, peygambere ilimde mirasçı olan bilginler, ulema gibi anlamlarla yorumlanmıştır. Kıble Kendisine yüz dönülen yön. Namazda secdenin istikameti. Ka'be'nin merkezi. Kısas Kesmek anlamında kasas'tan gelir. Aynıyla mukabele etmek, misliyle karşılık vermek. Herhangi bir hakkı misli ile takas etmek. Yaralama ve öldürme olaylarında hukuki bir teamül ve amir bir hüküm olarak uygulanır. Caydırıcı etkisi dolayısıyla insanları öldürülmekten kurtardığı için Kur'an'da hayat kaynağı olarak anılmıştır. Öldürülen kişinin yakınları razı olurlarsa kısas yerine affetme veya cezanın diyete çevrilmesi mümkündür. Kıssa Takip etme. Takibe değer haber. Haber. Geçmişten aktarılan gerçek bir olay. Tarih. Kaleme alınan veya dillerde dolaşan hikaye. Olay, vakıa. Geçmişlerin haberleri, sözlü gelenek. Destan. efsane. Kıst, Kasıt, Muksit Sülasi kalıbında olduğunda zulüm, mezid olduğunda adalet anlamlarına gelir. Adalet. Fazlalık ve noksanlık olmaksızın duyarlı, adil ölçü. Kur'an'da, İslami hüküm. Terim olarak miras mallarında hakkaniyet ve adalet. El-Muksit Bütün işlerini denk, birbirine uygun, çelişkisiz ve yerli yerinde yapan. Allah. Kıyam Kaldırıp dikmek, düzeltip doğrultmak, idame etmek, özen gösterip uygulamaya koymak. Riayet. Muhafaza. Azim, kararlılık, ayağa kalkmak, ayakta durmak. Namazın bir rüknü. İbadet. Ayaklanma, baş kaldırma. Kıyamet Sözlük anlamı kalkmak, diriltmek, dikilmek, ayaklanmaktır. Kozmolojik anlamda dünya hayatının sonu, evrenin düzeninin bozulması. Yerin, göğün, yıldız ve gezegenlerin birbirine girmesi, dağların pamuk parçaları gibi dağılması. Kaari'a. Vakıa. Kibir Büyüklük, gururlanma, mağrur olma. Kendisinde var olmayan üstün bir gücü ve büyüklüğü kendinde gösterme, vehmetme. Kibriya Azamet, büyüklük, yücelik. Mülk ve Celal. Kitab Yazılmış şey. Kur'an'da, Allah'tan indirilen hükümler, emirler, vahy mecmuası. Kur'an ve diğer peygamberlere indirilenler. Yaş-kuru her şeyin yazılı olduğu Allah katındaki kitap, Levh-i mahfuz. Kuddüs Kendisinde hiç bir noksanlık olmayan, yücelikte eşsiz ve benzersiz. Hatadan, gafletten, aczden ve her türlü noksanlıktan yüce ve tamamen münezzeh. Kur'an Mastarı okuma. Hz. Peygambere Allah tarafından Cebrail aracılığıyla bütün insanlara iletilmek üzere indirilen kutsal kitab. Kurban Yaklaşma kökünden, birr ve hayır adına kendisi ile Allah'a yaklaşılan şey. Allah adına ve Allah'ın adını zikrederek hayvan kesme. Küfür Kelime anlamı bir şeyi örtmek, gizlemek, göz ardı etmek ya da verilen nimete nankörlükle karşılık vermek. Hakikatı, değişmez gerçeği kabul etmemek, bile bile reddetmek, karşı çıkmak, örtmeye çalışmak. Allah'ın birliğini, peygamberlerini ve onlara indirilenlerin tümünü ya da bir bölümünü reddetmek, inkar etmek, inkarcı olmak. Allah'ın verdiği bütün nimetlere karşılık şükretmemek, büyük bir nankörlükle isyan etmek. Küfran Nimete karşı nankörlük. İnkar ederek güçlerin ve nimetlerin kötüye kullanılması. Küfv Denklik, eşitlik, benzerlik. Karşılıklı yeterlilik. Kürsi Üzerinde oturulan şey. Saltanat ve kudret sembolü. Kur'an'da, ilim, mülk, Arş. Arşın yanında bir başka makam..Lağv Boş, anlamsız, hiç bir yararı olmayan, saçma sapan söz. Yemin etme amacı olmaksızın dile geldiği gibi söyleme. Çirkin ya da gereksiz konuşma tarzı. Sövgü, hakaret. Dil sürçmesi, sehv. Küfür, şirk sözü. Lanet Alçaklık, alçaltılmışlık yoluna sürüklenme. La'n Mutlak anlamda uzaklaştırmak. Allah'ın rahmetinden uzak düşmüş, uzaklaştırılmış, yoksun kalmış olma hali. Kovulmuşluk. Lat Cahiliyede bir put adı. Latîf Lütuf, ihsan ve fazl sahibi. İnsanın içine işleyen, nüfuz eden. En ince işlerin bütün ve sayısız inceliklerini bilen, büyük nüfuz sahibi. En ince ve sezilemez yollardan kullarına sayısız yararlar sağlayan, nimetler ulaştıran. Allah. Lehv Boş bir tutku içinde olmak, oyalanmak. Boş arzu ve isteklere kapılmak. İnsanı amaçsızca oyalayıp duran, ona kendini, kendi hikmetini, varoluş ve yaratılışın gerçeğini unutturan şey. Dünya hayatı, süs ve çekiciliği. Lika Bir şeyi karşılama, alma, algılama. Kavuşma, buluşma. Allah'ın huzuruna çıkma. Rü'yete de ıtlak olunur. Mahrum Yoksun. İstemekten utandığı ve fakirliğini başkalarına hissettirmediği için sadakadan dahi mahrum kalan, gerçekte ise ihtiyaç sahibi kimse. Ma'ruf Dinin de temiz aklın da hoş, güzel gördüğü şey. Örf. İyilik, ihsan. Güzel gelenek. İslam'ın uygun gördüğü, yönlendirdiği ve istediği biçim. Mecusi Ateşe tapan. Mele' Önde gelenler, seçkinler topluluğu, yönetici veya hakim olan azınlık çevre. Bir kavmin büyükleri. Danışma meşveret meclisi. Siyasi ve hukuki gücü ve imtiyazları ellerinde tutanlar. Melekut Mülk veya ayetler. Geniş kapsamlı, büyük ve yüce mülk. Yönetim, tasarruf sahası, kudret ve hakimiyet. Melik, Mülûk Kral, kendi başına tek yönetici. Arap geleneğinde, karısı, evi, hizmetçisi olan kimse. Servet, çocuk ve mülk sahibi. Melîk Bütün evrenin sahibi, hiç bir ortağı olmaksızın tek başına her şeye ve herkese hükümran olan. Her şeyin mülkü, tasarrufu, hükmü ve yönetimi tartışmasız elinde olan. Allah. Merhaba Genişlik, bolluk, rahatlık, güzellik, kazanç ve güle güle oturma anlamlarına gelen bir dua, temenni. Menat Cahiliyede bir put adı. Bir iltifat. Mesani Bir şeyin kuvveleri. İkili, ikişer, ikişerli, karşılıklı. Kur'an'da, içinde çeşitli kıssalar, öğütler ve hükümler tekrar edilerek anlatılan kitap. Veya, zıt anlamlı kelimeleri arka arkaya kullanarak aradaki çelişkiyi göz önüne seren ve vurgulayan anlatım tarzı kullanılarak yazılmış kitap. Kur'an. Mescid Secde edilen, içinde ibadet edilen yer. Mescid-i Dırar Münafıkların kurduğu veya denetlediği, takva temeli üzere kurulu olmayan mescid. Allah ve İslam isimleri zikredilerek müslümanların aldatıldıkları ve müslümanların kontrolünde olmayan mescid. Kuba mescidinin karşıtı. Mesih Meshedilen ya da mesheden. Kendisinden her türlü kötülük işleme eğilimi giderilmiş; cehalet, şer, hırs ve ahlak dışı özellikler içinden silinmiş olan, veya hastalıkları, kötülükleri gideren, eliyle meshedip silen. Hz. İsa Meskenet Nefsin insanı kendisine yöneltip sürüklediği yoksulluk, doymazlık. Açgözlülük. zillet, aşağılanma. Meşair Kelime anlamı, işaretler, nişaneler, alametler. Allah'a ibadet etmeye vesile olan nişaneler. Hac için işaretlenmiş kurbanlıklar. Hac menasiki. Tavaf, sa'y, şeytan taşlama, Arefe'de vakfe ve kurban kesme. Dinin Şeairi ise, Allah'ın kendisine ibadete vesile olmak üzere haklarında saygı göstermeye, onlarla kulluk görevlerini yerine getirmeye insanları çağırdığı şeyler, eserlerdir. Meş'eme Sol taraf. Arap dilinde, uğursuzluğun, kötülüğün simgesi. Ashab-ı Meş'eme veya Ashab-ı Şimal Sol ehli. Allah'ın hoşnutluğuna uygun olmayan hayat tarzları dolayısıyla hesab gününde kitapları, yani amel defterleri sol ellerine veya sol yanlarından verilecek olanlar. Ashab-ı Yemîn'in zıddı. Meta Şey. Yarar, fayda, hayır, nimet. Yemek. Kur'an'da, zaman, süre. İddet süresi boyunca nafaka. Az ve değersiz, sonunda yok olucu şey. Geçici olan dünya hayatı ve zevkleri. Mev'ize Öğüt. Hikmetli söz. İrfan. Haram kılma, sakındırma. Mevla Dost. Yardımcı, koruyucu, destekçi, malik, sahib. Meymene Sağ taraf. Arap dilinde uğurun ve iyiliğin sembolü. Ashab-ı Meymene veya Ashab-ı Yemîn Sağ ehli. Allah'ın hoşnutluğuna uygun olan hayat tarzları dolayısıyla hesab gününde kitapları, yani amel defterleri sağ ellerine veya sağ yanlarından verilecek olanlar. Ashab-ı Meş'eme'nin zıddı. Millet Din. Şeriat. İzlenen yol, mezheb. Türkçe'de ve Farsça'da anlam kaymasına uğrayarak sayısal anlamda insan topluluğu karşılığı kullanılır. Minnet Menn kökünden, kesmek. Bir nimet verip minnettar etmeye denildiği gibi, nimeti verdiği kişiyi hesaba çekip söylenmeye, yani başa kakmaya da menn etmek, minnet saymak denir. Nimet vermek, memnuniyet. Azaltmak, verdiğini bir şey sanmak, onunla gururlanmak, minnet etmek, başa kakmak. Misak Sözleşme. İnsanın Allah ile veya başka insan ve topluluklarla imzaladığı, üzerinde mütabakata vardığı sözleşme hükümleri. Akid, ahid. Siyasi, iktisadi, medeni her türlü anlaşma. Misal, Mesel Misil ve nâzır. Bir şeyin benzeri, dengi. Atalardan aktarılan söz, hikmetli, veciz, arifane ifade. Hayret ve şaşkınlık veren ibretli durum, hikaye. Örnek. Huccet, delil. Durum, vaziyet. Miskin Yoksulluktan dolayı durgun bir hale gelmiş. Hiç bir şeyi olmayan, çaresiz, fakir. Zelil ve zayıf. Bir görüşe göre de yeterli malı olmayan kimse. Mizan Tartı. Duyarlı ölçü. Adalet. Hukukta vazgeçilmez eşitlik ilkesi. Ruhsal, doğal, ekolojik, kozmik denge, ince hesap, nizam. Terim olarak, insanların amellerinin ölçülüp tartılması ve sonuçlandırılması. Mubîn Açık, apaçık. Ayırma, arayı açma. Kendini açıklamaya kendisi yeterli olan. Kur'an-ı Kerim. Mucize Karşısında insanların aciz kaldıkları şey. Kur'an'da geçen şekliyle ayet. Tabiat olaylarında genel-geçer olan tabii cereyanın dışına çıkmak, harika, olağanüstü veya olağandışı bir şey yapmak. Peygamberlerin peygamberliklerini ispatlamak ve asla kendilerine inanmayacak kimselerin, inanacak durumda olanların üzerindeki olumsuz etkilerini kırıp yok etmek amacıyla gösterdikleri olağan dışı fevkalâde olaylar. Ayet, delil, huccet, belge. Muhkem Bozulmaya uğramayan, mevsuk, güçlü, yerleşik, sapasağlam. Anlamı apaçık ve muhtemel başka yorumlara yer vermeyecek kadar net olan. Muhsana Engel ve muhkemlik anlamındaki hasanetten türeme bir kelime. Bir yeri kale gibi koruyan. Müstahkem, surlarla çevrili. Bunun gibi namusunu koruyan, dışa karşı ırzını muhafaza eden özgür kadın. Hem evliler, hem de bekarlar için kullanılır. Mukaddes Kutsal, mutahhar, tertemiz, mübarek, kutlu. Mukarreb Yakınlaştırılmış, değeri ve makamı yükseltilmiş kimse. Kur'an'da, Allah'ın kendisine yakın kıldığı kulları. Musavvir Dilediği şekilde suret ve biçim veren. Musibet İsabet kökünden, bir kimseye çeşitli felaketlerin, hastalık, ölüm, zarar, iflas, açlık, yoksulluk, kıtlık şeylerin isabet etmesi, kişinin bu gibi afet ve imtihan konusu olaylarla çevrilmesi. Mustaz'af Za'fa uğratılmış, güçten düşürülmüş, ruhsal, maddi ve zihni yönlerden güçsüzleştirilmiş. Gerçekte kendisi zayıf olmadığı halde mahkum edildiği maddi-manevi yapı içinde güç ve dinamikleri dondurulmuş, önüne engel çekilmiş. Muttaki Korkan, sakınan. Terim olarak, takva sahibi. Allah'tan korktuğu için kötülüklerden ve Allah'a karşı isyana götürücü şeylerden titizlikle kaçınan, farzları yerine getirmede bütün gücünü kullanarak özen gösteren. İmanında oldukça duyarlı olan mü'min kişi. Muztarr Zaruret'ten gelir. Sığınmayı gerektiren kesin bir durum. Büyük ve önüne geçilmez ihtiyaç, kaçınılmazlık. Bir hastalığın, bir musibet, bela, yoksulluk, açlık veya başka bir sıkıntının kendisini Allah'a dua etmeye ve sığınmaya sürüklediği kimse. Bunalmış, buhran içine düşmüş. Mübarek Kutlu, temiz, bereketli. Mücrim Suçlu, günahkar. Allah'a ve insanlara karşı suç ve günah işleyen kimse. Mükatebe Sözlük anlamı yazılı sözleşme. Terim olarak kölenin, belli bir miktar çalışma karşılığında özgürlüğünü elde etmek için anlaşma yapması. Ya da anlaştıkları miktarı peşin veya taksitle ödemesi ve böylece özgürlüğünü elde etmesi. Mülk Hüküm, yönetim ve tasarruf altına alınabilen her şey. Melikiyet Kamu yararı için kanun ve düzen yürütme gücü. Malikiyet Emlak ve arazi üzerinde tasarruf gücü. Mü'min İman eden, Allah'ın birliğine ve İslam'ın bütün hükümlerine içten inanan. Bu inancı kendisini Allah'ın bütün isteklerini yerine getirmeye götüren. El-Mü'min Gönüllerde iman ışığını yaratan, kendisine iman edenlere ve sığınanlara eman ve güvenlik veren, onları koruyan, rahatlığa ve esenliğe kavuşturan. Allah. Münker Dinin de, temiz aklın da çirkin ve kötü kabul ettiği her şey. İslami hükümlerin yasakladığı tutum, iş ve davranış tarzı. Şeriatte ve örfte bilinmeyen ya da hoş görülmeyen. Rağıb'a göre Kur'an'ın ve sünnet'in çirkin gördüğü şey. Ma'ruf'un zıddı. Müstakarr Karar kılma yeri. Hedef ve amaç. Kur'an'da, sulblerde ve döl yataklarında olan, yeryüzü, ahiret. Kıyamet günü. Sene. Gece. Müstavde' Sulblerde ve döl yataklarında olan. İade, geri dönüş yeri. Kabir. Dünya. Müstekbir Büyüklenen. Gücün tümüne sahip olmadığı halde kendinde büyüklük ve sınırsız güç vehmeden. Kur'an'da, Allah'a, O'nun hükümlerine baş kaldıran, müstaz'aflar üzerinde haksız baskı ve tahakküm kuran. Tevhide karşı olan sınıfa mensup kişi. Kâfir, müşrik, zalim, zorba. Mütekebbir Azametli, yüce. Büyüklüğün tümü kendisine ait olan, Allah. İnsan için kullanıldığı zaman ise, haksız yere kibirlenen, azgın insan ve müstekbir demek olur. Müteşabih Benzeşen iki şeyin karşılıklı olarak eşit biçimde veya eşite yakın benzeşmesine denir. Birden çok anlama gelebilen anlatım. Tam anlamıyla açık, net ve kesin olmayan. Muhkem'in zıddı. Mütref Refah ve nimet ehli. Büyük servet, zenginlik ve güç sahipleri. Kur'an'da, refah ve servet içinde azıp şımarmış, Allah'a ve insanlara karşı sorumsuzlaşmış, maddi kaynakları, haksız yere elde ettikleri serveti saçıp savuran sınıfın insanları. Taşkın, zorba önderler, başkanlar, zalim kesimler. Dünyevi şeref ve iktidar sahibi kimseler. LimoniCo-AdminMesaj Sayısı 5686Rep Gücü 13997Rep Puanı 44Kayıt tarihi 27/05/09Konu Geri kuranda geçen arapça kelimeler anlamları Cuma Ara. 07, 2012 1119 pm Nafile Terim olarak farz kılınana ek olarak yapılan ibadet. Daha fazla ibadet. Hz. Peygamber özgü ibadet. Atiye. Nâsuh Tevbe Ciddi, kesin, ihlaslı ve makbul tevbe. Kişinin yaptığı suç ve günahtan kalbinde ciddi ve samimi bir pişmanlık duyup bir daha asla yapmamaya karar vermesi, hatalardan ve günahlardan dönmeye kesin karar vermek. Nebî Kelime anlamı haberci. Allah'ın emirlerini tebliğ eden ve vahyin haberlerini getiren kimse, peygamber. Kur'an'da, Allah'tan haber getirenlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed. Necat Sözlük anlamı, çevresinde bulunanlara göre yüksek ve bağlantılı olmayan yer demektir. Terim anlamı kurtuluş, felah ve esenliktir. Neces Pislik, iğrençlik, tiksindiricilik. Kur'an'da, şirk, putlar. Haramlar. Nefis Bir şeyin zatı, kendisi. Ruh. Cins, tür, öz. Öz varlık. Kalp. Şehvet, arzu ve gazabın başlangıç yeri, yatağı. Vicdan. İnsanda emredici güç, dinamik. Nehy Yasak. Sakınma, şiddetle sakındırma. Terim olarak, Allah'ın haram kıldığı şey. Nesih Birbirini izleyen iki şeyden birinin diğerini silmesi, yürürlükten kaldırması. Unutturma. Erteleme. Nakil ve tahvil etme. Nifak Yer altında bulunan lağım, canavar ini, izbe. İki yüzlülük. İçi ve dışı aynı olmama. Münafık Rağıb'a göre, canavarın kendi inine girip çıkması gibi çünkü bu in karşılıklı iki kapılıdır münafık da İslam'a bir kapıdan girip öbüründen çıkan kimsedir. Dışı mü'min, içi kafir olan. Nikah Bağ, akid. Evlilik bağı ve akdi. Medeni sözleşme. Nimet Yumuşaklık anlamındaki "nüumet" ile ilgili olan bu kelime, insanın lezzet aldığı güzel durumlar demektir. Mutluluk duygusu, haz veren şeyler. Allah'tan bir lütuf ve ihsan. İnsanın bütün geçim, beslenme ve güzellik araçları. Yaşama güzelliği. Nusret. Ganimet. Şeref, ün. Naim Nimetlerle donatılmış. Bir cennet derecesinin adı. Nur Işık, aydınlık, ziya. Kur'an'da, Allah'tan gelen hidayet. Kur'an. Hz. Muhammed Nutfe Bir damla su, meni. Nüsuk, Mensek, Menasik Boğazlanacak hayvan. Hacc'ın işaretleri. Hacc ve Umre'deki kurban. Hacc ibadeti ve amelleri. Allah'a yaklaştıran her şey, ibadetler. İbadet yeri ve tarzı. İlkeler. Şeriatlar. Özel şeriat. Yöntem. Nüşûz Sözlükte yükseklik ve tümseklik olup bilinen itaat sınırlarını aşmak demektir. Ancak bir başka anlamı, eşlerden birinin eşinde cinsel kıskançlık uyandıracak uygunsuz davranışlarda bulunması, eşine ihanet eder görüntüler vermesidir. Bu durum hem kadın Nisa, 34, hem erkek Nisa, 128 için de geçerli olduğuna göre, nüşûzu kadının erkeğine itaat etmemekle sınırlandırmak yanlıştır. Her ikisi de nüşûz edebildiğine göre, ikisine de uygun müeyyideler öngörülmüştür. Nüzül Şölen, ağırlama töreni ve tarzı. Konaklama. Değerli bir misafire veya üstün bir kimseye sunulan ikram. Mü'minlerin cennette karşılanmaları. Öff Bir tersleme deyimi. Azarlama, usanç ifadesi. Örf Bilme, tanıma, iyilik. Güzel olarak bilinen. İslam'ın temel ilkelerine ve hükümlerine, her bakımdan tevhide uygun olan teamül. İnsan kuşaklarının geliştirerek, bozmadan birbirlerine aktardıkları unsurlar. Örf, terim olarak ve tanım gereği İslam'a uygun olan şeydir. Çirkin örf olmaz, ancak güzel veya çirkin adet olabilir. Ma' Terbiye eden, ihtiyaçları karşılayan, yetiştiren, kefil olan, gözetleyen, koruyan, etrafında toplanılan, sorumluluk alan, kendisine itaat edilen, sözü dinlenen; tasarruf, hüküm, yetki sahibi melik ve efendi. Kelime başkaları için kullanılabildiği halde, gerçek anlamda Rabb'lığa yani rububiyete yalnızca Allah layıktır. Rabbaniyun Dinde derin bir kavrayışa sahip olanlar. Fakihler, öğreticiler, ilim ehli bilginler. Terbiyeciler. Helalı ve haramı bilenler ve başkalarına öğretenler. Yahudi abidleri. Rahîm Esirgeyen, esirgeyici. Rahmeti ahirette yalnızca mü'minlere şamil olan. Fazlasıyla merhamet edici, verdiği nimetleri yerinde kullananları daha üstün ve ebedi nimetlerle ödüllendiren. Allah. Rahman Rahmeti her şeyi kuşatmış olan. Rahmeti dünyada bütün yaratılmışları kuşatan. Sevdiğini sevmediğini ayırmadan bütün yaratılmışları nimetlerle donatan. Allah. Rahmet Merhamet. Korunmaya, gözetilmeye muhtaç olana ihsanı gerektiren rikkat, incelik, yumuşaklık. Kur'an'da, Allah'ın yaratılmışlara hayır, nimet, güzellik ihsan etmesi. Bolluk, nimet, fazl, lütuf. Rakabe Aslı boyun kökü. Boyunduruk, kölelik, esaret. Özgürlüğünü kaybetmiş kimseler için kullanılır. Rikab Kölelerin veya esirlerin özgürlüğe kavuşturulması. Rasihun İlimde derinleşenler. Büyük ve özlü bir kavrayış yeteneğine sahip olanlar. İnce sezi ve derinlik sahibi yüksek düzeyde bilginler. Raûf Şefkatli, şefkati ve ihsanı her şeyi kuşatan. Rahmeti oldukça bol olan. Allah. Reca Umut, umud etme. Arzu. Korku. Emel. Recm Taşlama, taşa tutma. Eziyet, işkence, öldürme. Kur'an'da sadece Allah'ın ve mü'minlerin lanetine uğramış olan Şeytan ve kavimleri tarafından eziyete uğratılan Allah elçileri için kullanılır. Recim Feil vezninden mercum, yani atılmış, tardedilmiş. Allah'ın rahmetinden ve koruyuculuğundan kovulmuş, uzaklaştırılmış. Şeytan ve onun izinde olan. Resul Elçi. Allah'tan kendisine risalet verilmiş ve insanlar için Allah tarafından bir elçi olarak gönderilmiş kimse. Peygamber. Rızık Dünyevi ve uhrevi verme. Nasib. Gıda, besin, tabiatın yeraltı ve yerüstü bütün kaynakları. Hayır. Allah'ın hayat sahibi varlıklara verdiği ve hayatlarını kendisiyle sürdürdükleri yararlı şeylerin tümü. Riba Fazlalık, ilave. Faiz. Ribat Atı bağlamaktan, düşmana karşı atını bağlayıp gözetlemede bulunmak, beklemek. Sınır koruyuculuğu; nöbet. Risalet Elçilik. Kur'an'da, Allah'tan Cebrail kanalıyla insanlara iletilmek üzere peygambere gelen vahy, nübuvvet görevi. Hayat verici ve kurtarıcı ilim. Ruhu'l-Kudüs Tertemiz ruh. Kudsiyet ruhu. Emniyete şayan, mutahhar, mukaddes ruh. Cebrail Ruhbanlık Rehbet'ten rahib'in çoğulu. Izdırap ile korkup çekinme. Manastırlarda ibadet etme. Büyük bir korku duygusuyla çekilip dünya zevklerini terketme, ibadet için münzevi bir hayat tarzı sürdürme. Hıristiyanlık dininde din adamları sınıfı. Rukû' Tevazu. Kulluk. Namazda bir rükûn. Rüşd Hayra isabet. Hak bir doğrultuda kararlılıkla, tam ve üstün bir isabetle emin adımlarla gitmek. Hidayet. İman. Doğruluk, doğru yol. Hayır. Gayy'ın zıddı. Er-Reşid Doğruya götürücü, yöneltici. Bütün işleri ezeldeki takdirine göre yürüten, dosdoğru bir nizam ve hikmet üzere akibetine götüren. Allah. Sabiî Çeşitli görüşlere göre, din değiştiren, yıldızlara tapan, meleklere tapan veya Çin ve Hind dinlerine mensub kişi. Sabır Dayanma gücü. Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak, nefsi darlık halinde iken tutmak. Terim olarak, nefsi İslam'ın uygun gördüğü şekilde bir takım şeylerden tutmak, şehvetlere karşı alıkoymak. Kararlılık, metanet. Allah yolunda cihad gibi her türlü zorluğa tahammül. İnsanı imtihandan geçiren musibetler karşısında isyana sapmama. Güçlüklere göğüs germe ve karşı koyma direnci. Sadaka Doğruluktan gelir. Allah rızası için ihtiyacı olanlara temlik edilmek üzere çıkarılan mal, vergi. Bunda Allah'a sadakat ve bağlılık olduğundan sadaka denmiştir. Sahife, Suhuf Üzerinde yazı yazılan kağıt, yaprak. Peygamberlere indirilen vahyler. Levh-i Mahfuz'daki nüsha. Salat Uyluk kemiklerinin hareketi. Tebrik, kutluluk. Dua. Hamdetme, tezkiye. İlahi rahmet, istiğfar. Namaz. Yahudi tapınakları, havralar. Salih Amel Islah eden, düzelten hareket. Salih Güzel davranışlarda, Allah'ın rızasına uygun fiillerde bulunan kişi. Salih Amel Kur'an'da, Allah'ın indirdiği dine uygun her türlü tutum, yararlı, ıslah edici, düzeltici; içinde dirlik düzenlik barındırıcı davranış. Farzlar. Samed Bütün ihtiyaçların karşılanıp görülmesinde yalnızca kendisine başvurulan, tek mercî ve sığınak olan. Sonu, zevali olmayan. Ulular ulusu. Hiç boşluğu olmayan, asla kendisine nüfuz edilemeyen. Allah. Sa'y Çaba harcama, gayret. Emek. Koşmaksızın süratle yürüme. Terim olarak, Hac'da Safa ile Merve arasındaki hızlı yürüyüş. Sebil Yol. Sorumluluk. Hidayet. Secde Namaz ve ibadet. Allah'ın huzurunda boynu bükük ve tezellül olma hali. Bütün canlı ve cansızların Allah'ı tesbih tarzı. Boyun eğme, alnı yere değdirme, emre amade olma, büyük bir tevazu ile alçalma. Selam, ihtiram, saygıyla eğilme. Sefih Hafif. Düşük akıllı. Servet ve refah içinde sorumsuzca yaşamaktan dolayı azma, şımarma, aklın zaafa uğraması. Sekine Güven ve huzur duygusu. Yatışma, sükun. Kalbin mutmain olması. Rahmet. Sebat, kararlılık, vekar. Selam Barış ve esenlik dileği. Teslimiyet. Selamet, güvenlik. Her türlü ayıp ve noksanlıktan uzak olma hali. Her an ve her türlü selamet, esenlik dileği. Darü's-Selam Cennet yurdu. Es-Selam Her türlü arızadan, noksanlıktan uzak olan, kullarını bütün tehlikelere karşı koruyan, selamete çıkaran, cennetteki kullarına selam eden. Allah. Sevab Karşılık. Hayır için de, şer için de ceza kelimesi gibi mutlak karşılık anlamına gelen bir kelime. Fakat çoğunlukla hayır ve güzel karşılık, üstün ödül, paha biçilmez mükafaat anlamlarında kullanılır. Sıdk Doğruluk, mutabakat, muvafakat. Yalanın zıddı. Sıddîk Kendisinde doğruluktan başka bir şey bulunmayan. Musaddık Doğrulayan. Sadakat Bağlılık. Sâdık Doğru sözlü, güvenilir. Bağlılığından hiç bir şey eksiltmeyen, kaybetmeyen. Allah'a içten bağlı, ilim öğreten. İyilikleri kötülüklerinden her zaman çok olan. Muhlis. Sırat-ı Mustakîm Kelime anlamı, geniş cadde, işlek yol. Kur'an'da, dosdoğru olan Allah'ın yolu. Kendisinde hiç bir çarpıklık olmayan İslam dini. İnsanı cennete ve ebedi mutluluğa ulaştıran gidiş tarzı. Sidretü'l-Münteha Sınır başını sembolize eden Arabistan kirazı. Yaratılmışların bilgilerinin tükendiği, ötesine geçemediği son sınır. Meleklerin de, başkalarının da geçemediği Arşın sağında bir ağaç. Cennet'in uçları. Ondan ötesi gayb olan. Sihir Büyü. Sebebi gizli olan ince şey. Aldatma, yalan görüntü, illüzyon, hayal. Şeytana yakınlık, onunla yardımlaşma. Yaldızcılık, şarlatanlık. Sîret İnsanın üzerinde bulunduğu ve sürüp götürdüğü durum, tutum ve kişisel davranma tarzı. Terim olarak Hz. Peygamber'in irtihaline kadar izlediği yol. Sultan Delil. Belge. Zorlayıcı güç. Burhan. Huccet. Katilin aleyhinde olmak üzere kısas veya diyet. Galebe, üstünlük, istila. Kitap. Sun'-San'at Bir fiilin ortaya konulması. Şuurlu varlıklar için kullanılan bir kelimedir. Yapma-etme, icat etme, türetme, bir sanatta bulunma, iş işleme, değişik bir eylemde bulunma anlamlarına gelir. Sûr Düdük veya boru gibi içine üfürülünce ses veren nesne, boynuz. İsrafil'in üfürdüğü, kalkış, diriliş ve hesap vaktini bildiren boru. Kıyametin habercisi. Sûre Yüksek rütbe, makam, binada kat ve bir yerleşme merkezinin çevresindeki sur anlamlarına gelir. Kur'anın 114 bölümünden her biri. Sünnet Yol, gidiş tarzı. Kanun. Geçmiş ümmetlerin başından geçenler, çöküşlerine yol açan gerçek nedenler, izlenen yöntem. Bir şeyin pratiği. Genel tarihsel, toplumsal ve kozmik yasalar. Şahid Bir hakkın ispat edilmesinde şehadetine baş vurulan, vereceği habere güvenilip kendisine müracaat edilen ve kesin delil kabul edilen kimse. Gören, tanık olan. Şefaat Aracılık, araya girme. Tavassut. Bir kimsenin bir başka kimse hakkında iyi niyet ve iyi durum konusunda kefil olması, onun hakkında söz söyleyip affını istemesi. Yakınlaşma, yaklaştırma. Cahiliyede inanılan şekliyle kul ile Allah arasında aracılık yapma, ahirette kendisine bağlı olanları Allah'ın azabından kurtarma gücü. Bu anlamda şefaat Kur'an'da şirk olarak nitelendirilmiştir. Bir başkası için yardımda bulunma, istekte bulunma. Kuvvetlendirme, hayırda veya şerde ortak olma. Kişinin bir başkasına hayır veya şer bir doğrultu göstermesi, yol çizmesi, yöntem tesbit etmesi. Şehadet Tanık olma, olayın geçtiği yerde bulunma. Hazır bulunma. Basiret, müşahede, gözlem sonucu ve kesin bir bilgiye dayanarak bir durumun ortaya çıkması. Bilgi. Şehid Allah yolunda öldürülen kimse. Nâzır, şâhid. Ölümüyle ve kutlu kanının akmasıyla Allah'ın kendisi için hazırladığı engin nimetleri ve eşsiz ihsanları hemen müşahede eden, gören kişi. Şehvet Arzu, içi çekme. Cinsel istek. İştiha. Arzu ve istek gücü. Şek Şüphe, tereddüt, kuşku. Bilgisizliğin ortaya çıkardığı kararsız ve huzursuzluk verici durum. Şer', Teşri', Şeriat Apaçık yol. Bir ırmak veya bir su kaynağından su içmek veya su almak için girilen, izlenen yol. Terim olarak ilahî yol. Hukuk sistemi. Helal ve haramlar mecmuası. Din. Kur'anın genel hükümleri ve kuralları. Şeytan Aslı, "baude" anlamında "şetene" kökünden bir kelime. Uzakta kalma, uzaklaşma. Ateşten yaratılan ve Allah'a isyan eden. Günah ve isyanda aşırılığa giden. İnsanı tuğyana sürükleyen her şey. Haddi aşan her azgın. İnsanlardan ve cinlerden İbn-i Abbas, Ata, Mücahid, Hasan ve Katade'ye göre rahmetten kovulmuş her hangi bir azgın. Serkeş, kibirli, kaypak, yola gelmez olanların hepsine şeytan denir. Allah'ın emrine sırt çeviren, azan ve azıtan, sapan ve saptıran, sinsice düzenler kuran. Şeytan'ın Adımları Şeytan'ın çizdiği, teşvik edip sürüklediği yollar; şeytanın eserleri, izleri, davranış biçimleri, yaşama tarzı. Şirk Allah'a her hangi bir biçimde ortak koşmak, benzer, eş, denk tutmak. Gerçekte sadece Allah'ın sahip olduğu özelliklere başkalarının da sahip olduğuna inanmak. Hükümde, emirde, itaat ve kullukta bir başkasının da pay ve yetki sahibi olabileceğini öne sürmek. Evrenin yönetiminde Allah'tan bağımsız güçlerin veya kendi başına kanunların belirleyiciliğine, Allah'tan başka bir takım insanların veya kurumların da hükümde söz sahibi olabileceklerine inanmak. Şûra-Müşavere Müşavere ve işaret, arı kovanından bal almak manasından veya satılık bir atı, sıhhatini ispatlamak için pazarda koşturmaktan türeme. Bir araya gelip düşünce ve görüş beyan etme, görüşü dışa ve açığa vurma. Şûra Toplanıp birbiriyle danışan topluluk. Şuur Duyularla idrak etme, akıl erdirme, farkına, ayırdına varma. Birtakım insani güç ve melekelerle bir yere uzanabilme. Şükür İyiliği iyilikle karşılama. Nimetin dile getirilmesi, hakkının verilmesi. Küfrün zıddı. Eş-Şekûr Kendi hoşnutluğu için yapılanları fazlasıyla karşılayan. Allah. İnsan için kullanıldığında, çok şükreden, bütün gücüyle şükreden, kalbi, dili ve diğer uzuvlarıyla nimetin hakkını vermeye çabalayan. Tağut Put, sanem, şeytan. Allah'ın hükmünü tanımayan her varlık, kişi veya güç. Küfür ve zorbalık yolu. Tahrif Bir şeyi bir başkasıyla değiştirme, yerine bile bile sahtesini koyma, batıl ile süsleyip donatma. Tahvil Dönüşüm. İç değişiklik. Tebdil, intikal, aktarma. Takva Vikaye mastarından isim. Korumak. Kur'an'da, Ahirette insana zarar verecek, sonsuz bir azaba yol açacak ve dünyada da sıkıntı, yıkım, felaket gibi şeylere neden olacak şeylerden sakınmak, korkmak. İmtihanda duyarlılık. Nefsi her türlü günah ve isyandan, bozulma ve sapmalardan koruma. Takvim Eğri olanı doğrultmak, bir kıvama, düzene koymak, bir değer biçmek, değerlendirmek. Maddi ve manevi her tür güzellik. En güzel yaratış biçimi, suret. Kemal. Talak Bir kaydı çözme, salıverme. Nikah bağını çözme. Boşama. Tashir Boyun eğdirme, emir altına alma, yararlanılabilir duruma getirme. Görev verme, sorumluluk yükleme. Kahretme. Boyunduruk altına alarak işe koşma. Emre amade kılma. Ram etme. Arzuya uygun, uyumlu hale getirme. Musallat kılma. Bütün tabiat varlıklarının insanın yararına sunulması, insanın onları kullanabilecek, onlarla uyum sağlayabilecek bir kıvama getirilmesi. Kolaylaştırma Teshil-Tesyir Tatavvu' Vacip olmayan fazla, ilave bir itaatte bulunmak. Nafile ile eş anlamlı bir kelimedir. Tathir Temizlik ve arınma. Günah, isyan ve şirk pisliklerinden temizlenme. Yıkanma, gusül. Tavaf Bir şeyin çevresinde yürümek, dönmek. Terim olarak, hacc ibadetinde Ka'be'nin etrafında dönmek. Tavır Aşama, durum. Yaratılışta safha, dönem veya farklılık. Tayyib Temiz, hoş, güzel. Kur'an'da, Allah'ın ve Resûlü'nün kendisine izin verdiği şey. Helal. Güzel ameller. Tazarru' Yalvarma-yakarma. İçten isteme. Dua. Tebdil Bir şeyi başka bir şeyle değiştirme. Bir şeyi bir yerden başka bir yere koyma. Tebliğ Ulaştırma, iletme, götürme. Peygamberin Allah'tan aldıkları vahyi insanlara belli bir yöntem sünnet izleyerek duyurmaları, iletmeleri. Tebşir Müjdeleme, müjde verme. Genellikle sevindirici bir sonucu haber vermek anlamında kullanılırsa da, bazan kötü bir sonucu haber vermek için de aynı kelime kullanılabilir. Kur'an'da, mü'minlerin dünyada sürdürdükleri temiz, acılı ve İslami hayatın ebedi karşılığının daha dünyada iken onlara haber verilmesi, müjdelenmeleri. İnzar'ın zıddı. Tebyin Temyiz etme, ayırdetme. Açıklama. Bir müşkülü giderme, bir kapalılığı açma. Tecessüs Cess'ten türeme. Cess, aslında hastalığı anlamak için nabız yoklamak, el ile yoklamak ve haber araştırmaktır. Dikkat ve titizlikle araştırma. Gizlilikleri, ayıp ve kusurları, başkalarının mahrem hayatını araştırma. Casus da bu kökten türeme bir kelimedir. Tedbir, Tedebbür Bir işin iyi ve sıhhatli olması için arkasını, önünü gözeterek takdir ve idare etmektir. Bütün evreni yönetmek, her işi evirip çevirmek. Tabii düzenini ayakta tutmak, kanunların işlemesini sağlamak. Teemmül Düşünce dinamiklerinin işler bir duruma getirilmesi. Bir şeyi bütün incelikleriyle ve unsurları arasındaki bağıntılarını gözden uzak tutmayarak inceden inceye ve dikkatle düşünme. Kişiyi gaflet uykusundan uyandıracak düşünme yöntemi. Tefavüt Aykırılık, çarpıklık, çelişki, uyumsuzluk, noksanlık. Tefehhüm İnsanın kavrama, kavramları anlama yeteneği ve çabası. Fehm, anlama. Tefekkür Gereği gibi ve hikmetle düşünme. Zihnî üstün bir çaba harcama, cehd. Tefsir Açığa vurmak, örtüyü açmak. Akla yatkın bir şeyi izah etmek, kapalı, toplu bir anlamı açıklamak. Yorum tarzı. Teheccüd Gecenin bir bölümünde kalkıp ibadet etmek, namaz kılmak. Tehlike Sonunda büyük zarar, kayıp ve acı olan iş. Kur'an'da, cihadı ve infakı terketmek suretiyle toplumun karşılaşacağı büyük zararlar, kölelik, açlık, iç çatışmalar; ahirette de zorlu bir sorgulamaya tâbi tutulma. Tekasür Çokluk, servet, bolluk. Sayı çokluğu. Öğünç ve kibir araçları. Çok sayıda ayrıntı, teferruat. Kur'an'da, insanın zenginlik ve maddi güç toplama tutkusuna kapılması veya hayatın asıl ve nihai sorunlarını unutacak kadar ayrıntı cinsinden şeyler, meseleler ve uğraşılar içinde kaybolması; üstelik bunu övgü, ayrıcalık ve üstünlük konusu görmesi. Tekbir Büyükleme. Terim olarak, Allah'ı büyükleme. O'nu tazim etme, yüceltme. O'nun dışında hiç kimseyi, hiç bir varlığı ve gücü büyük kabul etmeme, reddetme. Te'lif Ülfet ettirmek, alıştırmak, ısındırmak, kaynaştırmak, sevdirmek, bir araya getirmek, birleştirip dağınıklığı, parçalanmayı gidermek. Tereddi Gerileme, çöküş, düşüş. Terim olarak, kişinin İslam'ın izzet ve şerefine mensup olduktan sonra geri dönmesi, alçalması. Dejenerasyon. Tertil Aralarında az aralık bulunan düzgün ve uyumlu dişler için kullanıldığı gibi, sözü düzgün, yavaş yavaş, gerekli araları vererek, güzel telif ve beyan ile söylemeye de sözün tertili denir. Terim olarak, ayet ayet ayırma. Açıklama. Belli bir düzen ve kural içinde okuma. Ağır ağır, harflerini belli ederek okuma. Tesbih Aslı suyun içinde süratle yürümek, yüzmek. Yıldızların kendi yörüngelerinde akması. Tathir etme, pek temiz tutma. Yüceltme. Terim olarak, Allah'ı tenzih etme, yüceltme. Deruni bir iç duyarlılık ve tabii bir halde Allah'a yönelme, O'nu anma. Tevbe Dönmek. Bir şeyi yapmaktan vaz geçmek. En kapsamlı ve en özlü anlamıyla günahı ve isyanı terktir. Ciddi bir pişmanlık, bir daha günaha dönmemek üzere kesin bir karar verme ve bunu ısrarla uygulama Bkz. Nâsuh Tevbe. Tevekkül Kendi adına bir başkasını vekil kılma. İnsanın gücü dahilinde olan bütün tedbirleri aldıktan ve yapılması gerekenleri ihmale yer vermeden yaptıktan sonra, gücünü aşan şeyleri Allah'a bırakması, yalnızca O'na güvenip dayanması, kendini O'nun koruyuculuğuna terketmesi. Tevhid Birleme. Terim olarak, hiç bir benzer, denk, eş ve ortak koşmaksızın Allah'ın birliğine katıksız olarak iman etmek. Allah'ı tek yaratıcı, rızık verici, terbiye edici, tedbir edici, emir ve hüküm koyucu, hesap sorucu ve karşılık verici olarak bilmek ve kabul etmek. Kullukta Allah'tan başka hiç bir gücü, hiç bir şahsı, hiç bir kurum ve nesneyi pay sahibi kılmamak. Te'vil Yorum, insanın istek ve tutkularına uygun düşen çarpık tefsir ve açıklama tarzı. Veya bir şeyi aslına döndürmek, söz veya fiil halinde asıl amacına ulaştırmak. Açıklama biçimi. Bir ihbarın gerçekleşmesi. Kur'an'ın va'dettiklerinin sonucu. Tevrat Kelime anlamı şeriat ve hak demek olan Tevrat, Allah'tan Hz. Musa'ya indirilen kitaptır. İbranice olarak indirilen bu kutsal kitap sonraları Yahudi bilginlerince tahrif edilmiştir. Bugün aslı mevcut değildir. Teyemmüm Suyun bulunmadığı yerde veya bulunup da kesin zaruret sonucu kullanılamadığı zamanlarda su yerine temiz toprakla abdest almak. Tezkiye Tezekki, temizlenmek demektir. Halis, arı, pâk olmak. Aydınlanmak, nemalanmak. Tilavet Takip etme, izleme, bir şeyin arkasına düşme. Okuma, aktarma, uyma, tabi olma. Terim olarak tilavet, Allah'ın indirilmiş kitaplarına uyma, onları okuma ve anlama. Okumadan daha kapsamlı bir terim olarak ilim ve amel anlamlarına da gelir. Tûba Habeş veya Hind dillerinde cennet. Cennette bir ağaç. Mis gibi hoş kokulu ve güzel, çarpıcı. Kutluluk, mutluluk, güzellik. Taşkınlık. Küstahlık yaparak sınırı aşmak, haddi çiğnemek. Azgınlık, şaşkınlık. Küfürde inatçı ve saldırgan tutum. Zorbalık, haksız tahakküm, baskı. Allah'ın dışında her neye olursa olsun kullukta bulunmak tuğyan, kullukta bulunulan şey de tağuttur. LimoniCo-AdminMesaj Sayısı 5686Rep Gücü 13997Rep Puanı 44Kayıt tarihi 27/05/09Konu Geri kuranda geçen arapça kelimeler anlamları Cuma Ara. 07, 2012 1121 pm Ulu'l-Azm Sebat ve sabır ehli. Üstün kararlılık sahipleri. Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed için kullanılır. Ulu'l-Emr Emir ve yetki sahipleri. Müslümanlardan olan yöneticiler. Veliyyü'l-Emr. Bilginler. Uli'l-Erham Yakınlar, aralarında sıhri bağ olan, her zaman gözetilmeleri, korunmaları gereken yakın akrabalar. Uli'l-Erham Kitabın anası. Levh-i Mahfuz. Ezeli ilim. Ummü'l-Kura Şehirlerin anası. İlk Ev Ka'be'nin çevresinde kurulan ilk şehir. Mekke. Umre Sözlük anlamı ziyaret. Terim olarak, farz olan Hacc'ın zamanından başka bir zamanda Ka'be'yi ziyaret etmektir ki ihram, tavaf, sa'y, halk ve taksirden ibarettir. Uzeyr Yahudilerin Allah'a oğul olarak isnad ettikleri kişi. Bir görüşe göre bir peygamber veya salih bir insan. Uzza Cahiliyede bir put ismi. Ücret Dünyevi karşılık. Bir işin yapılmasına veya harcanan bir emeğe karşı verilmesi gereken hak. Kur'an'da, kadının evlilik sırasında almaya hak sahibi olduğu şey, mehir. Ümmet Bir zaman içinde, bir mekan üzerinde, bir din etrafında veya bir peygamber arkasında toplanmış, birbirleriyle tutarlı ve uyumlu insan toplu Bebeğe Kuranda Geçen İsim Vermek Bebeklere Kuran-ı Kerim’de geçen isimlerden vermek birçok Müslüman toplumda gelenek halini almıştır. Özellikle bu isimlerin bebeklere verilmesinin sevap olduğu düşüncesi ve Kur’anda geçen isimlere sahip olan insanların hayırlı kabul edildiği inancı bu durumu pekiştirmektedir. Peki, Kur’an-ı Kerim’deki her kelime kız ve bebek ismi olmak için uygun mudur? Bebeklere Kur’anda geçen isimleri seçerken nelere dikkat etmek gerekir? Bebeklere Kuranda Geçen İsim Seçerken Bebeğinize Kur’anda geçen bir isim vermeye karar verdiniz; ama bu ismin bebeğe verilip verilmemesi gerektiğini bilmiyorsunuz, o halde Budizzz İsimler Sözlüğü’nün ayrıntılı açıklamalarına göz atabilir ya da aşağıdaki önerilerimize dikkat edebilirsiniz Öncelikle bebeğinize vermeyi düşündüğünüz ismin gerçekten Kur’an’da geçip geçmediğini bizzat kontrol etmenizi tavsiye ederiz; çünkü internetteki bilgi kirliliği nedeniyle bazen yalnızca Arapça kökenli olan isimlerin de Kur’anda geçtiği iddia edilebiliyor. Bu sebeple bizzat ismin Ku’anda geçip geçmediğini kontrol etmeniz gerekebilir. Ayrıca, ismin kökenine de dikkat edebilirsiniz. Örneğin, Osmanlıca isimler arasında olan birçok Farsça ismin internette Kur’anda geçtiği söylenmesine rağmen, aslında yalnızca Arapça kökenli isimler Kur’anda geçiyordur. Böylece, yalnızca kökeni bakmak da ismin Kur’anda geçip geçmediğini anlamınızı sağlayabilir. Kur’anda geçen her ismin bebeklere verilip verilmemesi gerektiği de bir başka önemli sorudur; çünkü sırf Kuranda geçtiği için verilen isimlerden bazılarının anlamları pek de olumlu değildir. Örneğin, Kuranda geçen kız isimleri arasında olduğu söylenen Sanem isminin anlamı Arapçada put’ demektir. Kur’anda geçen erkek isimlerinden biri olan Bekir ise deve yavrusu’ anlamına gelmektedir. Ayrıca, bazı din adamlarına göre Allah’ın isimlerinin bebeklere verilmesi de her zaman uygun değildir. Örneğin, Samet ismi kimseye muhtaç olmayan’ anlamına gelir ve bu durum Allah’a mahsus olduğu için bebeklere verilmemesi gerektiği söylenir. 5 Kuranda Geçen Kız İsmi Önerisi Kız bebek isimlerinin Kuran’da geçenleri arasından sizin için seçtiklerimiz Nisa 1. Kuran-ı Kerim’de bir sure. 2. Kadın. Meryem 1. İbadet eden kadın. 2. Hz. İsa’nın annesinin adı. Ecrin 1. Allah’ın verdiği hediye. 2. Sevap. Berra Bereket getiren. Esila İkindi sonrası. 5 Kuranda Geçen Erkek İsmi Önerisi Erkek bebek isimlerinin Kuran’da geçenleri arasından sizin için seçtiklerimiz Gani 1. Allah’ın adlarından biri. 2. Zengin ve varlıklı. Feyyaz Bereket ve bolluk veren. İhsan 1. Bağışlama, af. 2. İyilik etme, iyilik. 3. Bağışlanan. Talha 1. Cennetle müjdelenen 10 sahabiden biri. 2. Cennette yeri olan kimse. Furkan Doğru ve yanlışı ayırt etme gücüne sahip kimse. Stoklar azalıyor. [max] adet kaldı!

kur an da geçen kelimeler ve anlamı